Diyanet-Sen Genel Merkezi
28 Şubat Mağduriyetlerinin Giderilmesi İçin Komisyon Oluşturulmalıdır
28 Şubat darbesi, ülkeye vesayet rejimini dayatmak, müesses nizamı tahkim etmek için neredeyse her on yılda bir gerçekleştirilen darbe / muhtıra mekanizmasının 1990’lı yıllardaki adıdır. 28 Şubat’ın yol açtığı mağduriyet ve hak kayıplarının bütünüyle giderilmesi için bir komisyon kurulmalıdır.
İsmini 28 Şubat 1997 tarihli MGK kararlarından alan ancak sistematik hukuksuz uygulamaları itibariyle 1980 darbesinin hemen sonrasına kadar geriye götürülebilecek olan 28 Şubat darbesi, zamana yayılmış planlı bir süreç olarak görülmelidir. Her darbe süreci belli bir kesimi hedef alsa da toplumun tümüne ülkenin sosyal, siyasal, kültürel, hukuki ve ekonomik yapısının bütününe zarar vermektedir.
28 Şubat darbesiyle baskılanan kesim ülkenin dindar muhafazakar inançlı kesimleridir. Bu süreçte toplumsal değerleri, inancı ve inançlı vatandaşları tümüyle ve sonsuza dek kamusal alandan kovmayı amaçlayan, irtica kurgusuyla milletin değerlerini aşağılamaya ve yasaklamaya çalışan cuntacılar, milletin iradesini baskılamaya dönük hukuk, ahlak ve akıl dışı uygulamalarıyla ülkeyi bütün yönleriyle onlarca yıl geriye götürmüştür.
Ülke siyasetine askeri müdahalenin olduğu tüm bu darbelerden farklı olarak 28 Şubat darbesi “postmodern darbe” olarak nitelendirilmiştir. Silahsız kuvvetler olarak medya sözde sivil toplumun katkısını vurgulamak için kullanılan bu nitelendirme aynı zamanda eleştirilere de neden olmuştur.
Ancak 28 Şubat’ın bunun çok daha ötesinde toplumun her kesiminde derin yaralar ve bölünmeler meydana getiren toplumsal ve kişisel sonuçları olduğu açıktır. 28 Şubat’ın darbeci zalimlerinin sözde “irticayla mücadelesi”, sadece irticayla ilişkilendirilen İslami kesimlerle dindar kitleler için değil, toplumun tüm kesimleri için bir demokrasi kaybı, baskı ve insan hakları ihlallerini beraberinde getirdi.
Sözde “irticayla mücadele”, kişi ve kurumların temel hak ve hürriyetlerin ihlalinin kılıfı haline geldi. “İrtica ile mücadele” misyonu, darbecilerin ve destekçilerinin denetimden bağışıklık ve bir tür dokunulmazlık kazanmak için benimsedikleri bir misyon hâline gelmeye başladı.
28 Şubat’ın hedef aldığı kesimlerin yaşadıkları genellikle bilinmedi. Eşi ile işi arasında tercih yapmaya zorlananlardan bazıları başörtülü eşlerinden, bazıları geçimlerini sağladıkları işlerinden vazgeçmek durumunda kaldılar. “İkna odaları” yükseköğretim literatürüne bu dönemde girdi ve üniversiteli kadınlar inançları ve siyasi kimlikleri ile gelecekleri arasında tercih yapmak zorunda bırakıldılar. Bu süreçte, yine sayısı belirsiz kadın, kimi zaman son sınıfına veya son sınıfın son dönemine kadar geldikleri üniversitelerini terk etmek zorunda kaldılar; bunlardan özellikle okulunu veya işini kaybedip eşleri tarafından geçindirilmeyi bekleyen, eşi tarafından başı açtırılan veya aile düzeni bozulup eşini kaybeden, sağlığı bozulup depresyona giren ve intihara kalkışanlar oldu. Bugün için ihlale uğrayanların sayısı ve ihlallerin niteliği ile ilgili sağlıklı veriler mevcut değildir.
Bin yıl süreceği söylenen 28 Şubat süreci ne mutlu ki halkın, iradesini siyasal sisteme yansıtmakta gösterdiği inanç ve direnç sayesinde kısa sürede son buldu. Ancak sürece yön veren derin yapıların ve onların gerek kamu gerekse sivil kesim içindeki uzantılarının son bulmadığı, sadece biraz daha derine ve geriye çekildiği bugün çok daha net görülmektedir. Gelinen noktada Türkiye, yakın tarihinin bu sancılı süreciyle yüzleşti. Ancak bu dönem zarfında en temel insan hakları ihlal edilen, mesleğine son verilen, kamu görevinden çıkartılan, hayatını idame ettirmesi dahi esirgenen mağdurların uğradıkları hak kayıpları telafi edilmeye çalışılsa da adaletin tam olarak yerini bulduğunu söylemek mümkün değildir.
TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonunun raporu, 28 Şubat sürecinde kişilerin maruz kaldıkları hak ihlallerinin tespitinde önemli bir kaynak niteliğinde olsa da o dönem mağduriyet yaşamış on binlerce insanın ne ismi ne de uğradıkları ihlaller ve hak kayıpları konusunda bütüncül bir çalışma halen gerçekleştirilmiş değildir. Kısacası;
• Mağdurlar için hakikat ortaya çıkarılmayı beklemektedir
• Failler için hakikat ortaya çıkarılmayı beklemektedir.
• Yargılanan 103 askerî personelin dışında da sorumlu olanlar ve sorumluluğu bulunanların tespit edilmesi ve yargılanması beklenmektedir.
• Mağdurların tazminat talepleri ve uğradıkları zararının maddi anlamda telafisi karşılanmayı beklemektedir.
• Hak ihlallerinin tekrarlanmaması, yeni 28 Şubatlar yaşanmaması için sivil toplumu güçlendirecek, hukuk devletini eksiksiz tesis edecek adımlar atılmayı beklemektedir.
Bizler Memur-Sen ve Diyanet-Sen olarak bu konuda çalıştaylar düzenledik raporlar hazırladık. Farklı sivil toplum kuruluşlarının da bu konuda raporları var.
28 Şubat’ın yol açtığı mağduriyet ve hak kayıplarının bütünüyle giderilmesi için bir komisyon kurulmalıdır.
Komisyon, mağdurlar, mağduriyetler, hak iddiaları yönünden her hangi bir ön şart aranmaksızın faillerin, mağdurların, mağduriyetlerin tespiti ile hak taleplerinin tesisi, hakların iadesi, tazmini ve telafisi konularında gerek tespit gerekse icrai nitelikte bağlayıcı karar alabilmesini sağlayacak yetkilerle yerinde olacaktır.