Güncel
“İnsan, Emek ve Küresel Rekabet” Uluslararası Sempozyumu İstanbul’da Başladı
“İnsan, Emek ve Küresel Rekabet” Uluslararası Sempozyumu İstanbul’da Başladı
Memur-Sen ve TODAİE işbirliğiyle organize edilen “İnsan, Emek ve Küresel Rekabet” uluslararası sempozyumu, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Jülide Sarıeroğlu, Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, TODAİE Genel Müdürü Onur Ender Aslan, 105 farklı ülkeden 154 uluslararası konfederasyon ve 286 konfederasyon temsilcisinin teşrifiyle İstanbul’da başladı.
Memur-Sen ve TODAİE işbirliğiyle organize edilen “İnsan, Emek ve Küresel Rekabet” uluslararası sempozyumu, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Jülide Sarıeroğlu, Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, TODAİE Genel Müdürü Onur Ender Aslan, 107 farklı ülkeden 154 uluslararası konfederasyon ve 286 konfederasyon temsilcisinin teşrifiyle İstanbul’da başladı.
Sempozyumda konuşan, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Jülide Sarıeroğlu, “1 Mayıs Emek ve Dayanışma Bayramı’nın hemen akabinde düzenlediği bu program için teşekkür ediyorum. Programın emek mücadelesine büyük katkısının olacağını düşünüyorum” dedi. Kamu görevlilerinin çalışma şekilleriyle ilgili bir değişiklik olmayacağını vurgulayan Sarıeroğlu, “657 sayılı kanuna yönelik bir çalışmamız yok” diye konuştu.
Memur-Sen Konfederasyonu ile Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü (TODAİE) işbirliğiyle 105 farklı ülkeden 154 uluslararası konfederasyon ve 286 konfederasyon temsilcisinin teşrifiyle gerçekleştirilen, “İnsan, emek ve küresel rekabet” temalı uluslararası sempozyum İstanbul’da başladı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Jülide Sarıeroğlu, Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, TODAİE Genel Müdürü Onur Ender Aslan, 105 farklı ülkeden 154 uluslararası konfederasyon ve 286 konfederasyon temsilcisinin teşrifiyle gerçekleştirilen sempozyumda “Küresel Adalet” vurgusu yapıldı.
Sarıeroğlu: 657 sayılı kanuna yönelik bir çalışmamız yok
Sempozyumda konuşan, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Jülide Sarıeroğlu, “1 Mayıs Emek ve Dayanışma Bayramı’nın hemen akabinde düzenlediği bu program için teşekkür ediyorum. Programın emek mücadelesine büyük katkısının olacağını düşünüyorum. Memur-Sen, uluslararası sendikal hareketlilik içinde güçlü duruşuyla örnek kuruluşlarımızdan biridir” dedi.
“Nerede bir mazlum varsa acılarını dindirmek, mağduriyetlerini gidermek için çaba gösteriyoruz” diyen Sarıeroğlu, “Biz vicdanların samimi duruşuyuz” dedi.
Kamu görevlilerinin çalışma şekilleriyle ilgili bir değişiklik olmayacağını vurgulayan Sarıeroğlu, “657 sayılı kanuna yönelik bir çalışmamız yok” diye konuştu.
Sempozyumda konuşan Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın ise, son üç yüz yıldır dünyaya hakim olan sistemin açtığı yaralara çözüm aramak için toplandıklarını belirtti. Yalçın, “Ben inanıyorum ki, bu toplantıda oluşacak irade, dayanışma ruhuyla birlikte bir milat niteliği taşıyacaktır. Çünkü bizi bir araya getiren duygu samimiyettir. İnsanlığa karşı duyduğumuz sorumluluktur. Finansal kapitalizmin sebep olduğu bütün kırılmalara rağmen, direnme azmini sürdüren bu güzide topluluğun insanlık için, insana dair söyleyeceği söz umut ilkesini daha da güçlendirecektir. Buradan bütün insanlığa söyleyeceğimiz söz, emin olun krizlerle boğulan dünyamıza köklü çözümlerin kapısını aralayacaktır” diye konuştu.
Yalçın: Dayanışma İçin Birbirimizi Aracısız Dinlemeliyiz
Dayanışmanın ilk şartının gerçeklerle yüzleşmek olduğunu belirten Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, dünya egemenlerinin de bundan korktuğunu sözlerine ekledi. Yalçın sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Onların korkularının başlarına gelmesi için, bizi birbirimizde ayıran söylem stratejilerini ifşa etmek gerekiyor. Bütün dünyayı hegemonyası altına alan oligarşik söylem, egemen medya ideolojisi üzerinden algıları hükmü altına alıyor. Bu yüzden, üretimin öznesi olan emeği maliyet unsuruna indirgeyen, emekçileri nesneleştiren neo-liberal oligarşinin iktidarını “aşmak” istiyorsak, Afrikadan Latin Amerika’ya, Asya’dan Avrupa’ya güçlü bir dayanışma hattı kurmak zorundayız. Dayanışma için aracısız bir şekilde birbirimizi dinlememiz gerekiyor. Egemen medyanın propagandalarını tersyüz etmenin tek yolu da buradan geçiyor.”
Emek Sermayeden Değerlidir
Yalçın konuşmasında medyanın maniplüsyonlarına da değinerek, Türkiye ve DAEŞ arasında bir bağ varmış gibi gösterildiğini, bunun ise büyük bir oyunla algı oluşturulmak üzere planlandığını söyledi.
Yalçın bu bağlamda şunları söyledi: “Terör emperyalizmin silahıdır. Emperyalizm, kendi çıkarları doğrultusunda kullandığı örgütlerle bizim “toza dönüştürme” dediğimiz stratejiyi hayata geçiriyor. Bu arada medya da bir silah olarak kullanılıyor. Çünkü emperyalizm; insanı nesneleştirerek, toplumları diz çöktürerek ve coğrafyaları toza dönüştürerek insanlığı savunmasız bırakmayı hedefliyor. Ne yazık ki; bugünkü manzara bu. Ve bu manzarayı gören, emperyalizme direnen ülkelere karşı tecrit liderlere karşı tehdit politikaları uygulanıyor. Fakat dünya beşten büyüktür. İnsanlık, emperyalizmden güçlüdür. Ve bu salonda görüldüğü gibi emek, sermayeden değerlidir. Egemenler her ne yaparlarsa yapsınlar, hangi oyunu oynarlarsa oynasınlar, medyaları üzerinde hangi propagandayı yaparlarsa yapsınlar bu gerçek değişmeyecek. Çünkü gerçekler er ya da geç ortaya çıkıp yalanları tarihin çöplüğüne süpürür. Çünkü gerçekleri görenler meydanlara, kürsülere çıkıp bugünün egemenlerine “artık bitti, gücünüz tükendi” haykırışını deklare ederler. Bugün tam da bunun için buradayız.”
Adalet ve Devlet Kavramı Emperyalizmin Toza Dönüştürme Stratejisine Maruz Bırakıldı
Türkiye’nin dört milyondan fazla mazlum ve mağdur insanı misafir ettiğini hatırlatan Yalçın, bölgede göçün devam ettiğini belirtti. Yalçın, ölümleri istatistiki bilgiler olarak gören kapitalist sisteme de tepki gösterdi. “Emperyalizmin toza dönüştürme stratejilerine maruz kalan kavramlardan ikisi de devlet ve adalettir” diyen Yalçın, Washington uzlaşısıyla devreye sokulan devlet ilkesinin kendilerini de ilgilendirdiğini kaydetti.
Washington uzlaşısını küresel faşizm olarak niteleyen Yalçın, bu uzlaşının metropol ülkelerde sadece ekonomik boyutu hayata geçirildiğine dikkat çekti. Metropolün dışındaki ülkelerde ise devletlerin toza dönüştürülerek parçalanmak istendiğini belirten Yalçın, “Burada temel bir ilkeyi belirtelim, aslında kapitalist devlet yoktur, kapitalistlerin devleti vardır. Tıpkı Amerika gibi. Bugün terörü önleme stratejisi çerçevesinde ihraç edilen şiddetin amacı işte bu kapitalistlerin iktidarını güçlendirmeyi amaçlamaktadır. Latin Amerika’da ve Afrika’da yapılan darbeler… Ortadoğu’da yürütülen stratejiler… Amerika’da cari hale gelen bire doksandokuz sisteminin küresel anlamda hayata geçirilmesi için gerçekleştirilmektedir. Onun için kavramları yerli yerine oturtmak gerekiyor. Biz her birimiz kendi ülkemizde adaleti merkeze alan, paylaşımcı ve kendi kültürümüzle yoğrulmuş sivillik ilkesine göre bir devleti savunursak bize dayatılan sisteme karşı büyük bir mevzi kazanırız. Katılımcılık burada anlam kazanır. Gerçek demokrasi bu şekilde hayata geçer. Sosyal diyaloğu da kapsayan çoğulculuk ancak ve ancak bu ilkeyle mümkün olur” ifadelerini kullandı.
Emperyal akıl ve kapitalist sermayenin dünyayı sömürmenin, insanın esirleştirmenin peşinde olduğunu söyleyen Yalçın, “Yeraltı ve yerüstü kaynaklarının bu sistemle kendilerine zimmetlemek istiyorlar. Ne yazık ki, bunu da büyük oranda başardılar. Ve ne mutlu ki, bizi emek mücadelesinin muhalif kimliklerimizi, sendikal mücadelemizi sömüremediler, yok edemediler. Bu noktada tereddütsüz insanlığın hem ufku hem de umudu olduğumuzu söylemeliyim. Biz bu türden konferanslarla sermayenin sömürüsüne karşı direnenlerin buluşmasını, kucaklaşmasını, ortaklaşmasını hızlandırmalı ve güçlü kılmalıyız. Bizler, yani emeğin koruyucusu olan sendikacılar sadece emek hareketi lideri değil, insan haklarını, insan onurunu koruyan erdemli aktivistleriyiz” diye konuştu.
“Küresel Rekabeti Artırmanın Değil Küresel Adaleti Sağlamanın Derdinde Olmalıyız”
Yalçın sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Bu konferansta ortaya koyacağımız fikirler, paylaşacağımız gerçekler ve uzlaşacağımız hedefler sadece günü değil çağı, sadece emeği değil insanlığı kurtarma ve koruma kapasitemizi de artırmalı. Konferansın başlığında üç ana kavram var: insan, yani dünyayı yaşanabilir kılan özne; Emek yani dünyayı yaşanır kılan eylem; Ve küresel rekabet, bugünkü haliyle dünyayı yaşanmaz hale getiren ve savaş gezegenine dönüştüren kahrolası en yüksek kar, en yüksek pay arayışı. Bilmiyorum içinizde bunlarla ilgili farklı bir tanım yapan var mı? Bizim coğrafyamızda sıkça kullanılan bir ifade vardır: para değil insan biriktirmek lazım. Ben bunu biraz da farklılaştırarak şöyle söylemek istiyorum. Küresel rekabeti artırmanın değil küresel adaleti sağlamanın derdinde olmalıyız. İnsan ve emek bunu fazlasıyla hak ediyor. Dünyanın hemen her ülkesinde sendikalar, hemen her bölgesinde ve kıtasında uluslararası üst kuruluşlar var. emek ve sendikal haklar için mücadele ediyorlar. Yönümüzü ve gücümüzü birleştirirsek yükümüzü hafifletiriz. Ufkumuzu ortak belirlersek sıkıntılarımızı sona erdiririz. Biz en yüksek pay sahibi olmanın değil hakkımız olanı, terimizin karşılığı olanı, adaletin gereği olanı kazanmanın mücadelesini veriyoruz. Bunun da yolu belli. Adaletli bir sistem ve hakça bölüşmeyi sağlayacak kuramlar ve kurallar. Bu konferansın dört oturumunda da beklentimiz bu hedefi destekleyecek çağrıların, itirazların ve tekliflerin dile getirilmesi. Her zaman söylüyoruz, bir kez daha tekrar edelim… alın terinin, gözyaşının ve tebessümün rengi ortak. Oysa para öyle mi? Birimleri, isimleri, değerleri, şekilleri dahi farklı. Sermaye bu farklılığa rağmen ortak hareket ederken, emek bu kadar ortaklığa rağmen küresel dayanışmayı sağlayamıyorsa sömürü bir fırsat olarak küreselcilerin, emperyal aklın ve kapitalist teorilerin en kolay eylemi olarak gerçekleşmektedir. Oysa biz şunu söylemeliyiz… Sürekli olarak ve güçlü bir şekilde dünya beşten emek sermayeden büyüktür. Paylaşmayı unutan, savaşmayı sürekli gündemde tutan bir dünyayı hiçbirimizin hak etmediğine inanıyorum. Hak ettiğimiz dünyayı kurmak için insan vasfımızı unutmadan, emeğin değerini yok saymadan ve küresel rekabetin kirli çarkına mağlup olmadan ayakta kalmalı, dayanışma içinde olmalı ve dünyayı adaletle yeniden kurmalıyız. Yaşasın sömürüye karşı direnişimiz. Yaşasın insan, emek ve adalet için dayanışmamız.”
Aslan: “Karşılaştığımız Sorunları Birlikte Dayanışma İçerisinde Aşabiliriz”
TODAİE Genel Müdürü Onur Ender Aslan, “Bu coğrafyada, yönetim bilgisi bin yıldır Yönetim Okulları aracılığıyla nesilden nesile aktarılmaktadır. Selçuklularda Nizamülmülk’ün ilk mezunu olduğu Atabegler Okulu ile sürdürülen bu gelenek, Osmanlı’da Enderun ile gelişerek varlığını devam ettirmiştir. Modern zamanlarda bu geleneğin temsilcisi olarak Mekteb-i Mülkiye’ye geçen Yönetim Okulu olma vasfı, 1952 yılında kurulan TODAİE tarafından devralınmıştır. Bugün TODAİE, bu bin yıllık yönetim okulu geleneğimizin modern temsilcisi olarak hem ülkemizin hem de dost ve kardeş ülkelerin üst düzey kamu yöneticilerini eğitmektedir. Nitekim TODAİE’nin kuruluş sürecinde büyük emekleri olan Merhum Başbakanımız Adnan Menderes, Enstitümüzün kuruluş amacını şu şekilde ifade etmiştir: Amme idaresinin daha rasyonel bir şekilde tanzimine ve çalışmasına faydalı ilmi faaliyette bulunmak ve devlet memurlarının mesleki yetişmelerinde ilerlemeler temin etmek gibi gayet mühim gayeleri benimsemiş olan Enstitünün, yalnız Türkiye’nin değil aynı zamanda bütün Orta Doğu memleketlerinin idari gelişmesinde mühim bir amil olacağına inanmaktayız (25 Mart 1953, Milliyet Gazetesi). Dolayısıyla, TODAİE, Kamu yönetimi alanında yalnızca ülkemizin değil bölgenin de yönetim uygulamalarını bilimsel yöntemlerle araştırmak, geliştirmek ve öğretmek ihtiyacıyla kurulmuştur. Bu doğrultuda, 66’ıncı kuruluş yılını idrak ettiğimiz TODAİE, yalnızca ülkemizin değil, Türkiye’nin yakın coğrafyasını oluşturan Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkasların en güçlü ve en saygın kamu yönetimi enstitüsü vasfını taşımakta olup, bundan büyük bir gurur duyduğumuzu da bu vesileyle ifade etmek isterim. Enstitümüz bir yükseköğretim kurumu olarak bu işlevlerini üç Akademik Şube ve günün ihtiyaçlarının gerektirdiği sayıda ve nitelikte Akademik Merkezleri eliyle 66 yıldır başarıyla yürütmektedir. Uluslararası etkinliğini gün geçtikçe artıran TODAİE, 2015 yılında Azerbaycan’da Kafkasya Araştırma ve Eğitim Merkezini de faaliyete geçirmiştir. Kamu Yönetimi Yüksek Lisans Programımız, Avrupa Kamu Yönetimi Akreditasyon Birliği tarafından akredite edilen Türkiye’deki tek yüksek lisans programıdır” dedi.
“Bugün 1000’i aşkın yüksek lisans ve doktora öğrencisi TODAİE’de eğitimlerini sürdürmektedir. 43 farklı ülkeden misafir ettiğimiz uluslararası öğrencilerimiz toplam öğrencilerimizin yaklaşık yüzde 17’sini oluşturmaktadır” diyen Aslan, “Bu oran, TODAİE’yi Türkiye’deki yükseköğretim kurumları arasında en ön sıralara taşımaktadır. Türkiye’nin 2023 yılı hedefleri doğrultusunda artan uluslararası etkinliğinin bir parçası olarak TODAİE’de lisansüstü eğitim alan kamu personelinin yarısının uluslararası öğrencilerden oluşmasını hedefliyoruz. Bunun yanı sıra Enstitümüz kısa süreli eğitim programlarıyla da her yıl on bine yakın kamu görevlisine eğitim hizmeti sunmakta ve kamu yöneticilerinin kapasitelerinin artırılması programları düzenlemektedir. Derleme-yayın faaliyetimizin en önemli parçasını oluşturan süreli yayın faaliyeti kapsamında Enstitümüzün 5 dergisinden biri olan Amme İdaresi Dergisi, Social Sciences Citation Index (SSCI) tarafından endekslenen Türkiye’nin en saygın kamu yönetimi dergisidir. Enstitümüz üst düzey kamu yöneticilerine verdiği eğitim, yayın ve araştırma hizmetleri ile gönül coğrafyamızdaki dost ve kardeş ülkelerle işbirliğini sürdürmeye devam edecektir. Bu çalışmaların bir başka önemli ayağını oluşturan bu Kongremizde, farklı ülke sendikacıları arasında ortak bir tartışma zemini sağlayarak sendikaların mevcut durumlarını ve karşılaştıkları zorlukları belirli temalar etrafında tartışmalarını sağlamak istiyoruz. Bu kapsamda; sürdürülebilir kalkınmadan, göç ve emek sömürüsüne, küresel rekabetten çalışma koşullarına kadar sendikaların doğrudan taraf olduğu birçok konuda yararlı tartışmalar yapılacağına inancım tamdır. Bu vesileyle İnsan, Emek ve Küresel Rekabet Uluslararası Kongresi’nin düzenlenmesinde emeği geçen herkesi bir kez daha kutluyor, Kongrenin hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum” şeklinde konuştu.
I. Oturum: Sürdürülebilir Kalkınma için Sosyal Diyalog ve Sendikaların Rolü
Kongre açış programının ardından panel düzenine geçildi ve “Sürdürülebilir Kalkınma İçin Sosyal Diyalog ve Sendikaların Önemi” temasıyla ilk oturum gerçekleştirildi.
Oturumun moderatörlüğünü Güney Afrika’dan FEDUSA Genel Sekreteri Dennis Henry George yaptı.
İlk oturumda panelistler sosyal diyaloğun geliştirilmesine ilişkin bir dizi önerilerde bulundu.
Panelistlerden TİSK Genel Sekreteri Akansel Koç Koç, diyalog, özveri ve işbirliğinin Türkiye’nin çalışma hayatının da geleceğini doğrudan etkileyeceğini belirtti.
Diğer panelistlerden CTA-A Genel Sekreteri Pablo Nelson Micheli ise, gelir dağılımındaki eşitsizliğin zararlı etkilerinin bulunduğunu kaydetti. Her şeyden önce bu eşitsizliğe değinilmesinin gerekliliğini belirten Micheli, “Sosyal diyalog meselesini gündeme getirmek önemli. Sürdürülebilir bir dünya için bunun üzerine konuşmalıyız” dedi.
Hak-İş Genel Sekreteri Osman Yıldız, Hak-İş’in kuruluşunda asıl hedefin sosyal diyaloğun olduğunu belirtti. Sosyal diyaloğun hayati olduğunu vurgulayan Yıldız, bu diyalog sürecinin içerisinde kendilerini gördüklerini belirtti.
Moritanya’dan UTM Genel Sekreteri Kadijetou Mamadou, “Hiçbir zaman diyalogdan vazgeçilmemesi gerekiyor” dedi. Sendikalara da çağrıda bulunan Mamadou, işçilerin sahip olduğu haklar konusunda işçilerin bilgilendirilmesi gerektiğini belirtti.
Oturum, soru-cevap bölümüyle sonlandırıldı.
II. Oturum: Emeğin Sömürülmesiyle Mücadele ve Göç
İkinci panelde ise, “Göç Sorunları ve Emek Sömürüsüne Son Verme” konusu işlendi. İkinci oturumun moderatörlüğünü TODAİE Öğretim Üyesi Prof. Dr. Filiz Kartal üstlendi.
Brezilya’dan CCSCS Teknik Sekreteri Cicero Pereıra Da Sılva, Güney Amerika’daki çalışma hayatı gündemini anlattı.
Panele üzerinde “FreeLula” yazılı dövizle katılan, Da Sılva, Brezilya’da tutuklu bulunan siyasetçi Lula’ya, “özgürlük” dedi.
Cezayir’den OATUU Genel Sekreteri Arezki Mezhoud, Türkiye’yi ikinci evi olarak kabul ettiğini belirtti ve toplantıda olmaktan memnuniyet duyduğunu söyledi.
Mezhoud, küresel anlamda da haksızlıklarla mücadele etmenin önemine değinerek, “Brezilya’daki tutuklu siyasetçi Lula’ya özgürlük, Filistin’e özgürlük” ifadelerini kullandı.
CUT-A Şili Genel Sekreteri Maria Amalia Del Pilar Pereıra Campos, Şili’nin en önemli sorunları arasında göç sorunu olduğunu vurgulayarak, “Dünyada yaşanan çatışma ortamı tabi ki Şili’yi de etkiliyor. Biz CUT-A olarak göçmen haklarına ilişkin çalışmalar yapıyoruz. Kötü çalışma koşullarına ve sömürüye karşı herkesi bilinçlendirmek üstünde durulması gereken konular arasında yer alıyor” dedi.
Filipinler’den ASEANTUC Genel Sekreter Temsilcisi Leonardo Montemayor ise göç sorunun olduğunu ama çözümünün mümkün olduğunu, yöntem olarak da bu sorununun derinlerine inerek gerçekçi çözümler üretmek olduğunu söyledi.
Oturum, soru-cevaplarla sona erdi.
III. Oturum: Küresel Rekabet ve İnsana Yakışır İş
Uluslararası kongrenin 2’inci günü III. Oturum: Küresel Rekabet ve İnsana Yakışır İş temalı panelle başladı. Oturumun Moderatörlüğünü: TODAİE Öğretim Üyesi Doç. Dr. Sutay Yavuz üstlendi.
Ürdün’den GFJTU Genel Başkanı Mazen Suleiman Abdel-Nabi Almaaytah, “Çalışma hayatı da dâhil birçok konuda başdöndürücü bir hızla gelişim ve dönüşüm var. Bizlerin de bu hıza ayak uydurması bir zorunluluktur aksi takdirde treni kaçırabiliriz. İnsanların huzur ve refah içinde yaşayabilmeleri için, hakkının verilmesi gereklidir. Ve emekçilerin tüm haklarının gözetilmesi gerekir” ifadelerini kullandı.
Endonezya’dan Said Iqbal ise konuşmasının başında Memur-Sen’e teşekkürlerini iletti. Ekonomik büyümenin sadece orta sınıfın üzerindekilere olumlu etkileri bulunduğunu kaydeden Igbal, çalışanların bu büyümeden pay alamadıklarını ve açlık sınırında yaşamaya çalıştıklarını söyledi.
Kazakistan’dan FPK Genel Başkanı Bakytzhan Abdıraıym, işverenlerin günümüzde sanal hale geldiğini belirterek işçilerin işverenlerini görmediklerine dikkat çekti.
Memur-Sen Genel Başkan Danışmanı Hasan Hüseyin Öz ise sistemsel yanlışlığın daha büyük hatalara ve yanlışlara yol açtığını belirtti. Öz, “Hakim paradigma araçlarını çoğalttıkça sorunlar artıyor, çözümler imkansız hale geliyor. İlk başta bunu aşabilmeliyiz” ifadelerini kullandı.
Oturum soru-cevapla sona erdi.
IV. Oturum: İş Yerinde Şiddet ve Tacizle Mücadele
Moderatör: El Salvador’dan CSTS Genel Sekreteri Maria Carmen Molina
Hırvatistan’dan MATICA Genel Başkan Yardımcısı Sanja Sprem, “Hırvatistan’dan şiddet konusuna ilişkin yeni yasal düzenlemeler ortaya kondu. Bu yasayla işyerinde her türlü şiddetin sonlandırılması amaçlandı. Bu türden düzenlemelere ihtiyacımız var ve tüm dünyada bu çalışmalar başlamalı” ifadelerini kullandı.
Angola’dan ILO Yönetim Kurulu Üyesi Maria Fernanda Carvalho Francisco ise kadınların hala işyerlerinde tam olarak istihdam edilebilmesinin önünün açılmadığını belirterek, kadınların yeterince cesur olamadığını söyledi.
Ukrayna’dan VOST Genel Başkan Vekili Yuriy ise kadınların işyerinde maruz kaldıkları tacizlerden dolayı işgücünden kopmalarının her yıl 2 milyon 800 bin dolarlık bir kayba neden olduğunu belirtti.
Hindistan’dan Özgür Sendikalar Birliği Konfederasyonu Genel Başkan Yardımcısı Lizy Joseph, “Kadınlar bugün dünyanın çeşitli yerlerinde eğitimden mahrum bırakılıyor ve göç etmek durumunda kalıyorlar. Göç ettikleri yerlerde hak ettikleri şekilde yaşayamıyorlar” diye konuştu.
Joseph, yaptığı çağrıda tüm dünya çalışan kadınların biraraya gelmesi gerektiğini söyledi.
Oturum soru-cevapla sona erdi.