Güncel
Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Yaman: Memurların Hak ve Hukukunu Koruyoruz
Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Yaman: Memurların Hak ve Hukukunu Koruyoruz
Diyanet-Sen Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Yaman yaptığı basın açıklamasında “Memur-Sen olarak bizler Çalışan Memurların hakkını, hukukunu korumak ve emeğini değerli kılmak için soylu mücadelemizi sürdürmekteyiz” dedi.
Mehmet Yaman; Memur-Sen olarak, kamu görevlilerinin hakkını, hukukunu korumak, emeğini değerli kılmak, ekmeğini artırmak için çeyrek asırdır soylu mücadele yürütüyor, ter akıtıyoruz. Kamu görevlileri sendikaları açısından her yılın Mayıs ve tek sayılı yılların Ağustos aylarının özel önemi vardır. Mayıs ayı, sendikalar açısından 11 ayın patronudur. Her yıl Mayıs ayında üye sayıları tespit edilir. Bu 15 Mayıs’ta da sendikaların üye sayısı tespit işlemi gerçekleştirildi. Resmi olmayan rakamlara göre Memur-Sen, 1 Milyonu aşan üye sayısıyla rakipsizliğini, liderliğini tescilledi.
Diyanet-Sen Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Yaman yaptığı basın açıklamasına şöyle devam etti.
Örgütlü güç noktasındaki lider olmak, toplu pazarlık masasında yetkili olmak anlamına geliyor. Memur-Sen, bu yıl ile birlikte kamu görevlileri sendikacılığı alanında 10 yıldır kesintisiz yetkili konfederasyondur. Memur-Sen’in yetkili olması yanında bütün hizmet kollarında yani 11 hizmet kolunun tamamında da Memur-Sen’e üye sendikalarımız yetkilidir. Bu, Memur-Sen açısından yetkide istikrardır. Bu, emekçilerin gözünde itibardır. Bu, Memur-Senliler noktasında iftihardır.
Memur-Sen’in, kuruluşu ve yükseliş tarihçesi ile Türkiye’de son 20 yılda gerçekleşen sessiz devrimlerin hikayesi arasında yok sayılması imkansız bir bağ var. Memur-Sen, sendika alandaki vesayeti, prangaları ve ideolojik dayatmaları reddederek, yok sayarak, yok ederek Türkiye’de sendikal tarihin akışını, kamu görevlilerinin sendikacılığa bakışını değiştirdi.
Kamu hizmetlerindeki yasakları, sınırlamaları, kamu görevlilerine uygulanan yasakları ve dayatmaları hedef alan, yasaklara, yasakçı zihniyete muhalifliği kuşanan farklı, iddialı, güçlü bir sendikal duruşu esas aldık. Türkiye’nin siyaset zeminindeki vesayet dönemleri ile insanımızın kamu hizmeti noktasında yaşadığı rezalet dönemleri; birbirinin hem gerekçesi hem de sonucudur. Başını örterse üniversiteye gidemeyen, işyerine giremeyen, milletvekili yemini ettirilmeyen kızlarımıza, kardeşlerimize ve seçtiklerimize reva görülenler çok uzakta değil 20 öncesinde.
Hasta yakınlarının hastane kuyruklarında hastalar arasına dahil olduğu, ilacın kuyruk ya da karaborsa ile yan yana anıldığı, gence iş, memura maaş verilmesinin sürpriz sayıldığı dönemlerden bugüne geldik. Köylerde elektriğin olmamasının normal karşılandığı Türkiye fotoğrafının, “bizim köye doğalgaz ne zaman gelecek” sorusu soran köy muhtarlarının fazlalaştığı Türkiye fotoğrafına dönüştüğünü anlamak da anlatmak da kolay değil elbette. Kur’an öğrenmenin yasaklandığı, Kur’an Kursuna gidenlerin tartaklandığı bir ülkeydik bir zamanlar dersek kaç genç ve kaç çocuk inanır buna.?!
IMF’nin uzmanının Türkiye Cumhuriyeti’nin Bakanına patronluk, amirlik yaptığı süreçlerde, devletin sadece kasasının değil kudretinin de çalındığı günleri yaşadık. Başörtülü hakim, başörtülü polis, başörtülü vekilin artık zihinlerde normalleştiği bugünler ile vatandaşın başörtüsüne tahammülsüz o günler arasında kıyas yapmak ne kadar mümkün? O günler ile bugünler arasında çok fark yok. Pamuk ipliği kadar ince fakat çelik halat kadar güçlü bir fark. O farkın adı millet iradesidir. O farkın adı, sandığa dayalı demokrasidir. O farkın temelinde, vesayet piyesinin perdesinin bizzat millet tarafından kapatılması vardır. O fark, millet iradesi ile vesayet mahfilleri arasındaki maçın milletin zaferiyle sonuçlanması vardır.