Diyanet-Sen Genel Merkezi
İstanbul Sözleşmesi Aileyi Yok Etmeden Feshedilmelidir
Diyanet-Sen Genel Başkanı Mehmet Bayraktutar Milli Gazete için İstanbul Sözleşmesi ile ilgili bir makale kaleme aldı.
Genel Başkan Bayraktutar’ın İstanbul Sözleşmesi ile ilgili makalesi aşağıdadır:
İstanbul Sözleşmesi olarak bilenen tam adı ise “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi” olan sözleşme 11 Mayıs 2011’de İstanbul’da gerçekleştirilen Avrupa Konseyi Bakanlar Kurulu toplantısında alınan kararlardır.
İstanbul Sözleşmesi, imzaya açılmasından sonra onay için TBMM Genel Kurulu’na sunulmuş, 14 Mart 2012 tarihinde AKP, CHP, MHP ve BDP’nin oybirliğiyle 246 kabul ve sıfır ret oyuyla Meclis’te onaylanmış, 1 Ağustos 2014 itibari ile de yürürlüğe girmiştir.
İstanbul Sözleşesi’nde toplumsal yapımızı adeta dinamitleyen, toplum yapımızla dini inaçlarımızla örf ve adetlerimizle taban tabana zıt uygulamalar içeren maddeler olmasına rağmen, maalesef Türkiye sözleşmeyi imzaya açan ilk ülke olmuş hiçbir itiraz ve şerh konulmadan da sözleşme imzalanmıştır.
Oysa bir çok ülke sözleşmeyi imzalamazken imzalayan ülkelerden bir çoğu da dini, kültürel ve toplumsal yapılarından ve toplumsal cinsiyet, cinsel yönelim ve partner (nikâhsız birlikte yaşayan bireyler) yaşamı gibi konularda çekince koymuş, kaygılarını bildirmiştir. Biz Müslüman bir ülke olmamıza rağmen sözleşmenin dördüncü maddesinin üçüncü fıkrasındaki “cinsel tercih ya da cinsel yönelimin” güvence altına alınmasına dahi itiraz etmeden sözleşmeyi imzalayan ülke olduk.
İstanbul sözleşmesinin vehameti maalesef uygulamaya başlandıktan sonra günyüzüne çıkmaya başladı.
Bu sözleşme dayanak gösterilerek Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın Cuma hutbesinde Allah’ın Lutilik ile ilgili ayetlerini söylemesi, zinanın haram olduğunu söylemesi dava konusu edilebildi. Yarın yine İstanbul sözleşmesindeki ilgili maddeler dayanak gösterilerek ebeveynlerin çocuklarının cinsel yönelimine tedbir alması da mahkemelerce “cinsel tercihe müdahale” şeklinde yorumlanabilir.
Yine Sözleşmenin 3. Maddesinin (b) fıkrasında İslam aile yapısına yüzde yüz aykırı bazı kavramlar eklenerek kadınla kadının, erkekle erkeğin evlendirilmesi meşrulaştırılmıştır. Sözleşmenin 4/3 fıkrasında cinsel yönelim, cinsel tercihler ve her türlü sapıklık kanunla koruma altına alınmaktadır. Sözleşmede aile kavramı yoktur. Ortak ev arkadaşlığı vardır. Bu da her türlü gayrimeşru birliktelikleri kapsamaktadır.
Sözleşmenin 12. maddesinde Türk aile yapısının kadın ve erkeğin alışılagelmiş rollerinin, geleneklerinin, bu sözleşmeye aykırı farklı uygulamaların ortadan kaldırılarak, erkeklerin sosyal ve kültürel davranışlarının değişime uğratılması için her türlü tedbirler alınmıştır. Aynı maddenin 5. i fırkasında İslam aile yapısının kültür, örf, âdet, gelenek, din ve namusuna; bu sözleşme ile “kadına şiddeti önleme” adı altında savaş açılmaktadır.
Toplumsal cinsiyet, kadınlık ve erkekliğin sosyal olarak inşa edildiği fikrine dayanmaktadır. İstanbul Sözleşmesi’nin merkezinde işte bu toplumsal cinsiyet kavramı vardır. Metin bu haliyle bir toplumu ayakta tutan kültürel değerlerin belirlediği toplumsal rol beklentisini değersizleştirirken, adeta LGBT gibi marjinal gurupların beklentilerini karşılamak için hazırlanmıştır.
Toplumsal cinsiyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan bu sözleşme cinsiyet eşitliğini şiddetin önlenmesinin tek yolu olarak sunmaktadır. Oysa istatistiki veriler bu reçeteyi doğrulamıyor. Toplumsal cinsiyet eşitliği indeksinde üst sıralarda olan ülkelerde, kadına yönelik şiddet, cinayet ve tecavüz oranlarının maalesef ürkütücü oranda yüksek olduğunu görmekteyiz.
Bir çok ülkede toplumsal yapılarına aykırı olduğu gerekçesi ile tepki toplayan özellikle kilise ve sağ partiler tarafından ve toplumun farklı kesimlerinden eleştiriler alan ve bazılarınca iptal edilen İstanbul sözleşmesi maalesef ülkemizde uygulanmaya devam etmekte ve aile yapımızı toplumsal yapımızı tehdit etmeye devam etmektedir.
Milletlerarası sözleşme niteliğindeki “İstanbul Sözleşmesi” yürürlükte olduğu müddetçe dün Diyanet İşleri Başkanı Sayın Ali Erbaş’ın Yüce Kitabımız Kur’an’-ı Kerim’de zina ile ilgili ayetleri okumasını dava konusu yapanlar gün gelir, bu sözleşmeyi dayanak gösterilerek ana babaların çocuklarının cinsel yönelimine tedbir alması da mahkemelerce “cinsel tercihe müdahale” şeklinde yorumlanabilir.
Sözleşmenin 80’inci maddesinde “Her taraf istediği zaman Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’ne yapacağı bir bildirimle bu sözleşmeyi feshedebilir” denmektedir. TBMM’de grubu bulunan bütün siyasi partilere sesleniyorum. Aile yapımızı bozmayı amaçlayan, değerlerimizden, inancımızdan, örf ve adetlerimizden uzak bu sözleşmeyi derhal iptal edin. Nasıl en hızlı bir şekilde onayladıysanız aynı o şekilde bu sözleşmeyi feshedin. Bu sorumluluk hepinizin sorumluluğu bu vebal hepinizin vebalidir. Zinayı meşrulaştıran, aile yapımızı dinamitleyen bu sözleşmeyi imzaladığınız gibi hızlı bir şekilde iptal edin.
Kadına yönelik şiddet yadsınamaz ve kesinlikle bunu önlemek için gerekli tedbirler alınmalıdır. Ancak bu tedbirler kendi toplumsal ve aile yapımıza uygun tedbirler olmalıdır. Avrupa Birliğinin ve feminist ideolojilerin dayatması ile değil.
Bu konuda herkes üzeren düşeni yapmalıdır. Hukukçular, sosyal bilimciler, sivil toplum kuruluşları, aydınlar, alimler kadına yönelik şiddeti önleme konusunda toplumsal yapımıza değerlerimize uygun bir düzenleme yapılması konusunda geç kalınmadan gerekeni yapmalıdır.