Memur-Sen Haberleri
Memurlar 15 Mart’tan Sonra Özgürlüklerini Kullanacak
Memur-Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu, 10 milyon hedefli imza kampanyasında sona gelindiğini belirterek, bir ay sonra memurların fiili olarak bu yasağı kaldıracaklarını açıkladı. Kanal A televizyonunda Siyaset Masası programına katılan Memur-Sen Genel Başkanı Gündoğdu, kamuda başörtüsü yasağının kaldırılmasına ilişkin Bedrettin Uğur’a önemli açıklamalar yaptı.
Kampanyada toplanan 10 Milyon imzanın önümüzdeki hafta hükümete teslim edileceğini ifade eden Gündoğdu, şöyle devam etti: “Belli bir süre bekledikten sonra hükümet yasağı kaldırırsa teşekkür edeceğiz. Kaldırmazsa 15 Marttan sonra memurlar fiili olarak özgürlüklerini kullanacak. Yani başörtülü olarak işe gidecek.” Başörtüsü yasağının günümüz Türkiye’sine yakışmadığını vurgulayan Gündoğdu, milletin bu yasak karşısında artık tahammülünün kalmadığının altını çizdi. İstiklal mahkemelerini örnek gösteren Gündoğdu şunları söyledi: “İstiklal Mahkemeleri önce asmış sonra gerekçe yazmıştı. Bir seferde işe yarasın biz de fiili olarak özgürlüğümüzü kullanacağız gerekçe yazılsın arkasından gelsin. Çünkü artık bu milletin buna tahammülü yok.”
Ahmet Gündoğdu’nun, Siyaset Masası programında dile getirdiği konu başlıkları ve açıklamaları şu şekilde:
İMZA KAMPANYASINA YOĞUN DESTEK
Şu anda internet üzerinden 1 milyon 800 bini geçtik, Türkiye geneli de 6,5-7 milyonu geçmiş olması lazım. Dün itibariyle Türkiye geneli sayımı aldığımızda 8,5 milyonu toplamda geçmişti, ama 500’ün üzerinde ilçede bütün illerde, büyük şehirlerde de birden fazla yerde stantlarımız devam ediyor. Perşembe gün saat 17:00 itibariyle stantları kaldıracağız, çünkü kampanyamızı duyururken 1 ayda 10 milyon imza diye duyurmuştuk. Basın toplantımızı yaptığımız gün stant kuramamıştık, ama 14 Ocak günü 4 ilimizle başladığımız stant kurmayı ondan sonra bütün illerde ve ilçelerde gerçekleştirdik. Giresun hariç; Giresun’da CHP’li belediye başkanlığı arkadaşların dilekçesindeki yazı biçimini beğenmediğini bahane ederek, başka bir yazıyı da kabul etmeyerek stant kurulmasına valilik izin vermesine rağmen Giresun Merkez’de müsaade etmemişti. Ama Giresun’un ilçeleri de, Türkiye’nin ilçeleri de, illeri de şu anda 9 milyona yaklaşmış bir imzamız mevcut.
HER KESİMDEN DESTEK ALDIK
Arkadaşlarımızla bir toplantı yaptık, 11 milyonun üzerine çıkacak gibi. Stantlarda bu ziyaretçi akını ve imzalar, web sitemizi takip eden, yurt dışından bir hayli e-mail ve imza alıyoruz. İnternet aracılığıyla ozgurlukicin10milyonimza.com adresimize yurt içinden, yurt dışından bir hayli ziyaretçi var. Elbette başörtü sorunu yaşayanların bu kampanyaya destek vermemesi gibi bir düşünce olamaz, olmamalı. Ama bu sorunu hiç yaşamamış, belki de dünya görüşü olarak yaşama ihtimali de olmayan demokrat kesimlerden, hem televizyon programlarında, hem köşe yazarı olup köşelerinde, hem stantları ziyaret ederek imza atmış olmaları, öteki oluşturan devletten çok çekmişliğin bugün her kesimin beriki olması için mücadele içerisinde olmaları bizi en az imza sayısının artışı kadar memnun ediyor. Çünkü, bu ülkenin vesayet zihniyeti her anti demokratik süreçte bir kesimi tokatlayarak diğerlerinin seyirci konumda kalmasından memnuniyet duyarak işini çok kolay kılmıştır. Şimdi bu manada bir bilinçlenme, bir uyanış bir sahiplenme var, ki bu bizim başörtüsü başta olmak üzere kılık, kıyafet özgürlüğü olarak çıktığımız bu yolda bundan sonraki geçmişte öteki olanların beriki olma mücadelesinde de bir katma değer üretecek; bunu görüyoruz.
ANAYASADA OLMAYAN BİR YASAK DAYATILIYOR
Fiili olarak uygulamada başı açık, başı örtülü diye bir sorun yok, anayasa ve yasada da bir yasak yok. 1980’de darbeciler bir darbe yapmış, 82’nin 7’nci ayında bir yönetmelik çıkarmışlar. Yönetmeliğin birkaç cümlesini paylaşalım kamuoyuyla.Kadınlar için diyor ki, pantolon, etek temiz, düzgün, ütülü, ayakkabılar sade ve normal topuklu, boyalı, başlar daima açık, saçlar düzgün. Erkekler için, bıyıklar üsten alınmaz, favorilere kadar saç uzatılmaz filan. Şimdi 82 darbe Türkiye’sinde ayakkabı numarasına kadar vatandaşına zulmeden bir bakışın bugün hala sanki bizim müktesep hakkımız gibi duruyor olması kabul edilebilir bir şey değil. Bunun bir başka kıyafetle kıyaslanması da… Bir etek boyuyla ya da bir başka şeyle mukayesesi de mümkün değil. Çünkü bu ülkenin yüzde 99’u Müslüman diyoruz, herkes böyle diyor, o zaman inanç hürriyeti nerede? Anayasanın 70’nci maddesini sizlerle paylaşmak istiyorum. 70’nci madde diyor ki, her Türk kamu hizmetlerine girme hakkına sahiptir. Hizmet alınmada görevin gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayrım gözetilemez. Başörtülü öğretmenin başörtüsü ders anlatmasına mı engel, hemşerinin iğne vurmasına mı engel, mühendisin proje çizmesine mi engel? Burada aslında toplum mühendisleri insana şaşı bakıyor, kadın-erkek ayrımcılığı yapılıyor. Kadına eş kontenjanından birey olma hakkı tanınmış başörtülü kadına. Ne demek istiyorum? Siz başörtülü bir kadın olarak cumhurbaşkanı eşi olabilirsiniz, başbakan eşi olabilirsizin, belediye başkanı eşi olabilirsiniz, milletvekili eşi olabilirsiniz, memur eşi olabilirsiniz, ama bu giyiminizle bunların hiçbirisi olamazsınız. Halbuki Fransa hariç ki Fransa laikliğin doğduğu ülke, Türkiye de oradan transfer etmiş ve anayasasına tanımsız bir şekilde koymuş ve biz Sütçü İmam’ın torunlarını da üniversiteden bu tanımsız laiklikle döverek sürgün ettik, bunun haricinde başka ülkede bunun karşılığı yok.
YASAKLA KADINLARIN TEMEL HAKLARI GASP EDLİYOR
Bugün eğitim hakkı, çalışma hakkı, siyaset hakkı evrensel hukukun bütün vatandaşlara tanıdığı bir haktır. Ama kadın eğer başörtülüyse, ilkokul, ortaokul, liseden elenmeye başlar, ÖSS sınavında zaten elemenin, turnikenin baş aktörü sahaya sürülür. Üniversiteye giremez, girerse ya peruk takmak, ya aşağılanmak zorundadır. Üniversiteyi bitirdi KPSS’ye giremez, girerse… Yani insana katsayı engelinin ömür boyu sürdüğü ucube bir tablo var. Dolayısıyla, biz 1930 yılında kadına seçme hakkı veren bir ülkenin, Türkiye’nin 34 yılında seçilme hakkı verip 2010 referandumunda da devletin milletinden, ki derin devletin milletin derin milletin devletine doğru geçtiğimiz bugünlerde hala bu yönetmeliğin duruyor olmasını kabul edemiyoruz. Onun için, bu imza kampanyası salt bir imza kampanyası değil, darbecilere bakiyenizi de alın gidin diyerek milletin iradesinin önündeki engelleri kaldırma kampanyası. Onun için ben, eğitim hakkı, çalışma hakkı, siyaset hakkı, eşit yurttaşlık hakkı…
ANAYASADAKİ POZİTİF AYRIMICILIK NEREDE?
Anayasada pozitif ayrımcılık var. Nerede pozitif ayrımcılık? Eşitliği sağlayamamışız bu haklar boyutuyla. Onun için, hem İktidarın, hem Meclisin artık Türkiye’de kadına ve erkeğe birey olarak bakması lazım, öğrenci, öğretmen, siyasetçi, ne ürettiğine bakması lazım, kaporta bakım hizmetleri gibi ucube bir tablodan insanlık hizmetlerine geçmemesi lazım; bunu istiyoruz.
VATANDAŞINI TANIMLAYAN DEVLET ANLAYIŞINDAN KURTULMALIYIZ
Ben 28 Şubat sürecinde İstanbul’da Bakırköy Ticaret Lisesinde öğretmendim, Eğitim-Bir-Sen’in de şube sekreteriydim. Harf inkılabını bilirsiniz, Mahir İz Hoca diyor ki; okuma-yazma bilerek yatan bir millet, okuma-yazma bilmez olarak sabahladı diyor. Bizim orada da benim milimetrik tespit ettiğim 720, büyük çoğunluğu imam hatip liselerinde görev yapan başörtülü öğretmenler bir gün önce devletten teşekkür, takdirname alıyorken, ertesi gün hemen görevden el çektirildiler, lüzumu muhakemeden laikliğe aykırılığa kadar ve görevden atıldılar. Son 5-6 yıldır biz Ankara’da sendikacılıkta disiplin affı istiyoruz, Meclis’e, Hükümete, siyasi partilere sivil baskı uyguluyoruz, disiplin affını çıkarıyoruz, açıkta geçen sürelerin saydırılması, o gün atılanların göreve döndürülmesi, niçin bunlar bu ülkenin mevzuatı insana şaşı bakıyor? Meclis’te bayanlar başörtülü milletvekilliği yapamaz diye ne kanun, ne yönetmelik yok. Bayanlar tayyör giyer diye bir ifade var. Biz Merve Kavakçı’nın Meclis’te ayakta haddini bildiriyoruz. Bugün Belçika Meclisi’nde bizim Merve Kavakçı ayakta alkışlanıyor. Avrupa’nın göbeği Bosna Hersek’te Belediye Başkanı başörtülü. Dolayısıyla şunu hatırlatmak istiyorum iktidara, Sayın Başbakana, bakanlara: 1932 yılından 1950 yılına kadar bu ülkede Tanrı uludur diye ezanı Arapça olduğunu zanneden zavallılar, Rabça olduğunu bilmeyenler Türkçe ezanla bu millete zulüm etti. 1950 yılında ezan orijinaline döndürüldüğü zaman yasakçılar dahi niye bunu yaptınız demediler, diyemediler. Dolayısıyla burada bir kanayan yara var ve acıtıyor. Biz referandumda toplu sözleşmeye ve toplumsal sözleşmeye de evet derken başörtülü özgürlüğü de dâhil artık vatandaşını tanımlayan devletten kurtulup vatandaşını tanıyan devlete geçme arzusundaydık ve bütün siyasi partiler de son seçimde yeni anayasa vaadinde bulundular.
MİLLET ÇÖZÜM BEKLİYOR
MEMUR-SEN olarak 50 bin kişiyle yüz yüze anket, sonra Türkiye Konuşuyor Platformunda TÜRK-İŞ, HAK-İŞ, MEMUR-SEN, 24 sivil toplum örgütü, Meclis Başkanımız, 4 siyasi partinin milletvekilleriyle çalışma yaptık, ama gördük ki buradan ciddi bir adım çıkmayacak. Bunun üzerine 23 Eylül 2012’de bireysel başvuru, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı başladı ikincil mevzuat. Bunu teşkilatımıza duyurduk, hadi arkadaş mağduriyetinizi dilekçeyle verin. Ama gördük ki 2012 23 Eylül’den sonra ceza almış olma şartı var, yani hak var, kullanımı neredeyse imkansız. 30 Kasım’da Meclis’in önünde, 10 Aralık günü Dünya İnsan Hakları Günü Türkiye genelinde eylem, 2 Ocak günü bütün okullarda sivil kıyafetle, kravatsız, isteyen başörtüsüyle eylem yaptık ve sonra dedik ki; bunu toplumun bir talebi olarak çözmek isteyene en güçlü destek. Kaçmak isteyen varsa kaçacak yer yok, bu artık milletin çözümü istediği bir şey. Niye? Televizyonlarda, siz Allah razı olsun…
10 MİLYON İMZAYI TOPLADIK
Özgürlükten yana tavır koyuyorsunuz ama, birçok televizyon kanalında kadınlar başını örtsün mü, örterse başını çenesinden mi bağlasın, tepesinden mi? Sana ne. Kadın da bir bireydir, erkek de. Dolayısıyla, toplum mühendisliğinin sınırı yok. Biz bu doğrultuda Bakanlar Kurulu, Başbakan nasıl bakar bilmiyorum. 10 milyon imzayı topladık, Perşembe günü bitiyor, Cuma günü illerimiz basın toplantısı yapıyor. Burada Başbakanlığa sunacağız. Belli bir süre bekledikten sonra 2 Ocak günü yaptığımız eylemi bütün bakanlıklara, bütün devlet dairelerine yansıtarak fiili durum yapacağız. Yani, İstiklal Mahkemeleri önce asmış, sonra gerekçe yazmıştı, bir sefer de işe yarasın, biz de fiili olarak özgürlüğümüzü kullanacağız. Gerekçe yazılsın, arkasından gelsin. Çünkü, artık bu milletin buna tahammülü yok. Cuma gün illerde arkadaşlarımız, ilçelerden toplayanlar Cuma yetiştiremezse Cumartesi, en geç Pazartesi kargoyla Ankara’ya gönderecekler. Biz de bunu bir hafta içerisinde Başbakanlığa sunacağız. Ondan sonra çözümü için belli bir süre Başkanlar Kurulumuzdan karar aldık, bekledikten sonra adım atılırsa teşekkür edeceğiz. Atılmazsa, bu imzaları milletin altını imzaladığı bir belge olarak kabul edip bu hakkı kullanacağız. Çünkü, evrensel hukuku çiğneyen bir yönetmelik. Anayasayı yok sayan bir yönetmelik. Yargının son içtihatlarını görmezden gelen bir yönetmelik. Yasaya aykırı, en önemlisi kamu vicdanına aykırı bir yönetmelik. Bütün tamamı 1 ayı geçmeyecek, yani ilçeler, iller, bize gelişi, bizim teslim edişimiz tamamı 1 ayı geçmeyecek. Yani, Mart’ın 15’inden sonra bunu başlatabiliriz. Eylem deyin, inandığı gibi, demokratik hakkı olduğu gibi, kravatsız.
UCUBE BİR YÖNETMENLİK…
Ben Belçika’da okulları gezdim. İlkokul öğrencisi Faslı, başörtülü çocuk. Öğretmen kravatsız ceketsiz gömlekle. Bizde Mayıs ayının 15’inden sonra ceket giymeyebilirsiniz sıcak. Yani, sıcağa gösterilen saygı, ki o da ilden ile değişiyor, inanç hürriyetine, demokratik hakka gösterilmiyor. Yani, bir erkeğin bıyığının üsten alıp almaması, favorilerini uzatıp kısaltması, bu kadar da ucube bir şey olmaz. Aslında bir heykelle ucube Türkiye’nin gündemine geldi ama şu anda Türkiye’nin en ucube şeyi bu yönetmelik.