Ali Koç
Sendikayı Kurum Amirleri Neden İstemez?
Sendikayı Kurum Amirleri Neden İstemez?
İslam Peygamberi Hz. Muhammed s.a.v efendimizin de daha yirmi yaşlarında iken bir yönetici olarak içerisinde bulunduğu “Hilfu’l-Fudul” kuruluşunun çağımıza göre güncellenen ve karşılığını bulan hizmet kuruluşu sendikalar tam da İslam’ın istediği kurumsal bir yapıdır. Üyelerinin hak ve yetkilerini korumak ve iş güvencelerini sağlamaktır sendika.
Yüce dinimiz İslam dini, alın teri kurumadan çalışanın hakkının verilmesini emretmez mi? Bunu en iyi bilen kimselerin idareciler olması gerekmez mi? Sendikal hareketler ve faaliyetler incelendiğinde, bütün çalışmaların ve gayretlerin sendikalara üye olan veya olmayan her çalışanın sosyal, özlük ve görev alanı ile ilgili haklarının elde edilmesi, hakların daha da iyileştirilmesi için çaba ve gayretlerin olduğu görülecektir.
Bireyler kendi hayatlarını ve aile bireylerinin hayatlarını en güzel bir şekilde devam ettirebilmek için ana ihtiyaçlarını karşılamak mecburiyetindedirler. Bunun için de çalışmaları gerekir. Doğal olarak çalışan insanların emeklerinin karşılığını da almaları gerekir. İşte sendikalar da bunun için vardır. Bütün kurumlarda sendikal yapılaşmalar oluşmuştur. Ama nedense Diyanetteki bazı yöneticilerin sendikal faaliyetlere olumlu bakmadığı maalesef bir vakıadır.
Kamu çalışanlarında genel olarak kurum amirleri, işçiler de ise işverenler, sendikal yapılanmalara karşı olduğunu duymaktayız. Bazı yöneticiler sesli olarak dillendirdikleri gibi uygulamalarda da gösterenler var. Sendikal çalışmalar amirlere ne gibi zorluklar getiriyor ki, bu faaliyetler istenmiyor. Yoksa amirlerin sendikal faaliyetlere karşı bir tavırları yoktur da yanlış mı anlaşılıyorlar. Kurum bünyesindeki yapılan araştırmalarda sendika üyesi olan görevlilerin ve sendika temsilcilerinin ortak kanaati, amirlerin sendikal faaliyetlere sıcak bakmadıkları doğrultusundadır. Böyle bir kanaatin oluşmasına neden olabilecek tavırlar amirlerden kaynaklanmışsa, bu bile yadırganacak bir durumdur.
Peygamber mirası din hizmetini sunanların sendikal faaliyetler içinde olmaları, sundukları din hizmetine zarar getirmez. On beş yıldır sendikal çalışma ve faaliyetler Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde de yürütülmektedir. Şuan itibariyle yüz otuz bine yakın personeli olan diyanet teşkilatının büyük ekseriyeti sendikal hareketin içerisinde ve üyedir. Sendikalara üye olma oranı da yüzde 83’tür. Sendikal hareketlerin bu kurumdaki yürütülmesinden din hizmeti olumsuz olarak etkilenmemiş, aksine sendikal faaliyetler, idarecilerin ve başkanlığımızın hem temsilcisi hem de destekçisi olmuştur.
Çalışan memurların yaptıkları görev alanları ile ilgili misyon donanımları yoksa, görevlerini taşıyacak vizyona sahip değillerse, bulundukları görevin hakkını vermeleri neredeyse imkansızdır. Hele günümüz dünyasında tekniğin, teknolojinin, ilmin ve bilimin her alana hakim olduğu bir dönemde alan hakimiyeti için misyon ve vizyon tartışmasız vazgeçilmezlerdendir.
Ayrıca başarılı kaliteli ve verimli bir hizmet için misyon ve vizyon şarttır. Tecrübelerde göstermiştir ki, sendikaların hayata girmesiyle din görevlilerinde ciddi atılımlar, değişmeler ve gelişmeler olmuştur. Alan hakimiyetleri daha da gelişmiş, vizyonları sahip oldukları görevi taşıyacak kıvama gelecek şekilde gelişmiş, misyonlarını ifade edecek kadar donanım sahibi olunmuş, haklarını aramada hadlerini aşmayacak kadar mütevazileşmişler, ama haklarını elde etmede de cesurlaşmışlar ve daha medeni bir tavrın sahibi olmuşlardır. Elde ettikleri sosyal ve mali haklar nedeniyle mutlulukları artmış, çoluk çocuklarına karşı mahcubiyetleri ortadan kalkmıştır. Görevlerinin kendilerine yüklediği anlamı fark ederek, bunu önemseyip toplumun lokomotifi olmuşlardır. Din görevlileri artık belirleyenler arasındadır. Sesini duyurmakta zorluk çekmezler. Söz söylediğinde de etkisi diğerlerine göre çok daha fazla olan bir yaptırıma sahiptirler.
Bundan dolayı da caminin sermayesi olan tüm cemaat bundan olumlu olarak istifade eder. Bu da yetmez, camiden mutlu ayrılan, İmam-Hatibin verimli hizmetinden ve sohbetinden etkilenen cemaat, haneleri ile mahallelerine de huzur ve mutluluk, saygı, sevgi ve tebessüm taşırlar.
Din görevliliği, birlik ve beraberliğin en üst düzeyde uygulama alanı bulması gereken bir hizmet dalıdır. Pratik tecrübelere baktığımızda da bunun izlerini görürüz. Hakikaten din görevlileri bulundukları bölgelerde birliği, dirliği, düzeni sağlarlar. Bunu kendi aralarında da geliştirirler. Din görevlisi de beşerdir. Bundan hareketle aralarında problemleri olan din görevlileri elbette vardır. Ama yüz otuz bine yaklaşan, Diyanet İşleri Başkanlığı personelinin genel olarak birliği ve dirliği sağladığı söylenebilir. Sendikal faaliyetlerin parçası ve üyesi olmaları birliği temsil etmelerine hiçbir engel teşkil etmemiş aksine katkı sağlamıştır. Bilindiği gibi Diyanet İşleri Başkanlığı personelinin on binin üzerinde üyesi bulunan iki sendikası, on binin altında altı sendikası vardır. Farklı sendikalara üye olmalarından kaynaklanan hiçbir problem görülmemiştir. Sendikal faaliyetlerin hayata geçtiği dönemden beri, lokal ve mevzi bir takım olayların varlığı sendikaların farklılığından değil, kişilerin özel sıkıntılarından kaynaklanmaktadır.
Reelde hal böyle iken, neden yöneticiler sendikal faaliyetlere karşıdır. Hem karşıdırlar, hem de bu karşı oluşlarını cami dernek başkanları ve mahalle/köy muhtarları ile paylaşacak kadar da olayı derinleştiriyor ve yaygınlaştırıyorlar. Herkes bulunduğu makamda memurdur. Memurların amir olmaları yetkilerini aşabilecekleri anlamına gelmez. Her memur mevzuat hükümleri ile sınırlı yetkiye sahiptir. Amirde kendisiyle ilgili mevzuat sınırlarına göre hareket etmek durumunda ve hatta zorundadır. Hiçbir amir mevzuat dışında takdir yetkisi kullanamaz. Bir idareci sendika üyesi din görevlilerine sendikal faaliyetlere karşı olduğunu ifade etmesi bile disiplin açısından suç teşkil eder. Zira bu hak kanunla verilmiş bir haktır. Kanunla verilen hak, o kanun geçerli olduğu sürece haktır ve meşrudur. Kimse bunun üzerinden politika üretemez. Kanunlar, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki milletvekillerinin salt çoğunluğu ile çıkartılır. Yani, kanun millet iradesinin bir yansımasıdır. Hiçbir kamu kurumunun amiri kendisini kanunların üzerinde göremez, meclisin çıkardığı bir kanunun getirdiği hakları görmezden gelemez ve de kötüleyemez.
Yöneticiler sendikayla ne zaman karşı karşıya gelirler?
Diyanet çalışanlarına karşı kurumun haksız bir müdahalesi olmuşsa veya hakkı olan bir menfaatleri engellenmişse, diyanet çalışanlarının üyesi bulunduğu sendika temsilcileri, hukuki olarak bu hakkı elde etmek için mücadele ederler. Bu mücadeleyi amirler müdahale kabul eder ve sendikalara karşı itiraz söylemi geliştirirler. İtirazlarının haklılığını anlatabilmek için de “din görevlisinin sendikası olmaz, ben sendikal faaliyetlere karşıyım” sözlerine sarılırlar. Bu ifadeleri kullanan yöneticiler hadlerini ve haklarını aşmışlardır. Kanunların verdiği bir hakka karşı olmak, millet iradesine karşı olmaktır.
Diyanette sendikal faaliyetlerin hayata geçmesiyle, yöneticilerin keyfi uygulamaları büyük ölçüde son bulmuştur. Böylece yöneticilerin insiyatif alanları daralmış, kanunların verdiği takdir yetkisini aşamaz konuma gelmişlerdir. Takdir yetkilerini aştıkları zamanlarda da yine sendikal faaliyetlerin bir gereği olarak takip edilen hukuki zeminlerden, uygulamaları ve işlemleri reddedilmektedir.
Diyanette sendikal çalışmaların hayata geçmesinden önce Diyanet çalışanları sadece sorumluklarını hatırlıyorlardı. Çünkü her platformda kendilerine sorumlulukları hatırlatılıyor, yerine getirilmemesi halinde karşılığı olan müeyyideler ve uygulamalar belirtiliyordu. Sendikal faaliyetlerin hayata geçmesiyle birlikte Diyanet çalışanları memuriyet haklarını, kendileriyle ilgisi ve ilişkisi olan amir, memur, kurum ve kuruluşların görevlerini ve sorumluluklarını da öğrenmiş oldular.
Diyanet çalışanlarının haklarını elde etme faaliyeti olan sendikal işlemleri destekleyip alkışlaması gereken yöneticiler ve kurumumuz maalesef günlük hesaplar ve bulundukları konumun kendilerine verdiği cesaretle adeta “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” demektedirler. Ama aynı yetkililerden bazıları kendileriyle ilgili her hangi bir hak ihlalinin olduğunu düşündüklerinde veya elde etmeyi istediklerinde idari bir menfaat söz konusu olduğunda sendikaların kapısını çalmaktan geri durmamaktadırlar.
Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesindeki yöneticiler istese de istemese de sendikal faaliyetler her gün biraz daha gelişerek kaliteli hizmetlerini sunmaktadırlar. Zira her şeyini koltuğuna borçlu olan bazı yöneticiler kendilerinden emin değildir ve güven içinde olmadıklarını düşünür. Ama koltuğunu dolduran, kendi donanımını, duruşunu, inisiyatifini koltuğuna yansıtıp hizmete dönüştüren bir yönetici din görevlilerini yanında tutar. Bilir ki, bu teşkilatın temel taşı din görevlileridir. Hizmet yapılacaksa din görevlileri ile yapılır. Verim alınacaksa din görevlileri ile alınır. Akıllı ve koltuğunu dolduran yönetici, amiri olduğu tüm personelle birlikte kervanını yürütür, sayısal çoğunluğu hizmet yoğunluğuna dönüştürür. Ama koltuğuna borcu olan müftüler de, koltuk kaymaması için her gittiği yere koltuğunu da altında götürür, din görevlilerini o mahallin dernek başkanlarına ve mahalle/köy muhtarlarına gambazlar. “Din görevlilerini denetlemek sizin görevinizdir, din görevlisinin sendikası olmaz, ben bu örgütlenmeye karşıyım” diyerek te acziyetini ilan eder.
Bilgi donanımından emin olmayan, koltuğunun korkusuyla çalışan bazı aciz yöneticiler sendikal çalışmalara karşıdır. Her bulunduğu yere koltuğunun gücünü taşımaya çalışan yöneticiler sendikalara karşıdır. Diyanet çalışanlarının güçlenmesinden rahatsız olan yönetici sendikal birlikteliğe karşıdır. Takdir yetkisini aşmak isteyen yöneticiler sendikal faaliyetlere karşıdır. Keyfi uygulamaya alışmış veya niyet etmiş müftüler sendikalara karşıdır. Bu özelliklere sahip olan yöneticilerin sendikalara karşı olma arzuları isteklerine kavuşmayı da sağlamaz.
Vakarlı duruşları ile koltuktan beslenmeyen, mevzuatı hiçe saymayan, takdir yetkisinin sınırlarını bilen, din görevlisinin ve diyanet çalışanlarının güçlenmesinden mutluluk duyan, hizmeti birlikte sunmayı prensip edinen, din görevlisini bu hizmet kervanının merkezi olduğunu kabul eden, çalışanlarını sivil topluma gambazlamayan yöneticiler sendikal teşkilatlanmalara ve onların faaliyetlerine karşı olmazlar, aksine destek olurlar.
Yöneticilerin bakışları ne olursa olsun, kurumsallaşan sendikalar işlerini yapmaya, çalışanların haklarını aramaya, hadlerini bilerek yollarında yürümeye devam edeceklerdir. Geniş bir bakış açısına sahip olanlar çok iyi bilmektedir ki diyanette sendikaların hayata geçmesiyle birlikte camilerdeki din hizmetinin rengi değişmiş, verim artmış, Kur’an kursundaki eğitimler düzenli ve düzeyli hale ulaşmıştır. Diyanet çalışanları misyonlarını vizyonları ile toplumun tüm katmanlarına taşır duruma ulaşmıştır. Toplum içerisinde din görevlisine olan güven bu vesile ile daha da üst düzeye çıkmıştır.
Diyanette iyi ki sendikal hayat başlamıştır. Evet başlamış ve devam etmektedir, daha da etkili olarak devam edeceğinden kimse kaygı duymamalıdır.
Toplumların çalıştıkları alanlarda çözüm üretemiyorsanız çözüm üretecek merciler çıkar. Yaşanan mağduriyetler insanları arayışa yönlendirir. Sendikaların varoluşu bu anlamda irdelenmeli ve araştırılmalıdır. Diyanet İşleri Başkanlığı yetkilileri de artık sendikalarla iletişimi geliştirmelidir.
Ali Koç
Diyanet-Sen Konya Şube Başkanı