Diyanet-Sen Genel Merkezi
Genel Başkan Bayraktutar’ın Haber Vaktim Gazetesi’ne Röportajı
Genel Başkan Bayraktutar’ın Haber Vaktim Gazetesi’ne Röportajı
Haber Vaktim Gazetesi’nin sorularını yanıtlayan Memur-Sen Konferderasyonu Genel Başkan Yardımcısı Diyanet-Sen Genel Başkanı Mehmet Bayraktutar Gündeme dair soruları cevapladı. İşte O Röportaj:
Habervaktim’in sorularını cevaplayan Diyanet-Sen Genel Başkanı Mehmet Bayraktutar, yaptıkları çalışmalar ve hayata geçirecekleri projeler hakkında bilgi verdi; gündemdeki konulara ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
uğur öğüt / habervaktim
Bayraktutar, Hıristiyanların akın akın İslamiyet’e yöneldiğini vurgulayarak, “İnsanların, İslam’a geçişlerini önleyemeyen bozulmuş hak din ile batıl inanç mensupları IŞİD’i kullanarak dünyada İslamafobi algısını oluşturmak istiyorlar” dedi. Memur Sen Konfederasyonu’na bağlı Diyanet Sen Genel Başkanı Mehmet Bayraktutar ile yaptığımız röportaj şöyle:
HER TÜRLÜ SALDIRIYA KARŞI TOPYEKÛN HAREKET ETMELİYİZ
-Yetkili bir sendika olarak 125 bin diyanet çalışanının 73 bini size üye, büyük bir sendikanın genel başkanı olarak şube seçimi sonrası şube başkanlarınıza nasıl seslenmek istersiniz?
Şuanda 81 ilde 955 ilçede teşkilatlanmış durumdayız, 76 şubemiz var bütün şubelerimiz bu ay içerisinde kongrelerini yaptılar. Demokratik bir şekilde şubelerimizin kongrelerini yaptık çok şükür. Herkes demokrasi açısından en güzel değerlendirmelerini yaparak seçimlerimiz yapıldı şu anda hiçbir sıkıntımız yok. Ben sağduyulu davranan bütün üyelerimize illerdeki bütün delegelerimize, şube başkanı ve yönetim kurulu üyelerimize teşekkür ediyorum. Sağduyulu davranmayı devam ettirmeliyiz, sendikamızı daha ileri götürmek için bu birlik beraberliğin devamının sürmesini istiyorum. Dışarıdan gelebilecek her türlü saldırıya karşı topyekûn hareket edilmeli. 2004 yılından buyana diyanet çalışanlarının elde ettiği kazanımların altında Diyanet-Sen’in imzası var. Boyunlarımız bükük olmayacak, başlarımız dik gezmemiz gerek. Kavgadan çok uzlaşmayı, fikir üretmeyi öne çıkarmalarını istiyorum.
-Şube seçimlerinizi gerçekleştirdiniz, şimdi akla genel merkez seçimleri geliyor, genel merkez seçimleri ile ilgili düşünceleriniz nelerdir?
Şubat ayı içerisinde inşallah demokratik bir şekilde 310 delegemizle kongremizi yapacağız. Bizler göreve geldiğimiz ilk günden bu güne Diyanet-Sen’in değerleri konusunda bir birimize şeref sözü vererek göreve geldik. Sendika ve üye menfaatlerinin öncelikli olduğunu düşünerek adım atıyoruz. Değerlerimize bağlı kalarak yarının yol haritasını belirleyeceğimiz seçimlerimizde kazanan her halükarda Diyanet-Sen olacaktır. Kişilere bağlı kalmadan doğrunun tek olduğunu ve onunda Diyanet-Sen olduğunu bilerek hareket ediyoruz.
ROTASYONUN FELSEFESİNE DEĞİL UYGULANIŞINA KARŞIYIZ
-Diyanet-Sen olarak Diyanet İşleri Başkanlığı’ndaki en büyük sorun olan rotasyon konusunda üyelerinizin tepkileri ve genel merkezin görüşü nedir?
Biz rotasyonun temel felsefesinde değil de uygulanış şekline karşıyız şuan. Yani 30 yıl görevini başarıyla yapmış bir insanın ödüllendirilmesi gerekirken adeta suçlanarak başka yere gönderilmesini kabul etmiyoruz. Bunun ikincisi rotasyonda amaç şudur kişileri yeni yerlerine göndererek daha düzgün daha uygun bir şekilde motive etmek onların daha sağlıklı çalışmalarını sağlamak. Şimdi Diyanet İşlerindeki rotasyon camiler arası gruplar arası yapılmaktadır. Genelde halkımızın çoğu yüzde 75’i şehirlerde yaşıyor. Ama diyanet çalışanları, imam hatip özellikle müezzin kayyumlarımız taşrada köylerde şimdi bunu nasıl sağlayacaklar köylerde ve taşralarda bulunan camilerimizin bir grubu d grubudur. Yani köydekini motive edecek daha uygun, cemaati kalabalık daha sakin bir yere getiremedikten sonra bu rotasyon daha çok bir cezalandırma şeklini alıyor. Köydekini şehre kasaba merkezine getiremedikten sonra hocalar üzerinde diyanet işleri başkanlığının beklediği faydayı sağlayacağına inanmıyorum.
-Rotasyon Diyanet çalışanlarına ve Diyanet İşlerine zararı mı olacağını düşünüyorsunuz?
Teşkilat açısından da bir güvensizlik ortamı oluşturacak ve şuanda gayretiyle çalışan ve mücadele veren arkadaşlarında bu konuda adeta cezalandırma noktasında kendilerini nötr hala getireceklerdir. Hizmetlerin yavaşlaması durması demiyorum. Sosyal ibadet namaz dini ibadetlerin değil de diğer hizmetlerin yavaşlama noktasına geleceğini düşünüyorum. Buna biran evvel çözüm bularak bu rotasyonu teşkilatın menfaatine veyahut teşkilatı motive edecek şekilde yapılmasını öneriyorum. Bizim görüşümüz bu şekildedir. Teşkilatımızda bu durumu isteyen de istemeyen de var. Rotasyon olsun diyen de var olmasın diyen de var aslında en büyük sıkıntı buradan kaynaklanıyor. Ama biz olsun diyenlerle beraber olmasın diyenlerle beraber değil her zaman doğruları teşkilatı motive edecek teşkilatı uygun görev alanına çekecek şekilde hazırlanmasını ben istiyorum Diyanet İşleri Başkanlığından. Bir şey daha rica ediyorum.
-Rotasyonun vereceği zararları engellemek için neler yapmayı düşünüyorsunuz?
Yönetmelikler yapılırken tabanın sendikaların özellikle yetkili sendikanın görüşleri ve taslağı alınmasını istiyorum. Onların yükünü de hafifleteceğini de düşünüyorum. Teşkilatı kıskanmasınlar. Bir diğer bir mevzuda eylem kararı bu konuda hiçbir tereddüdümüz yok. Biz hala düzeltileceğine dair bir beklenti içerisindeyiz. Bu rotasyonun 8 yılda bir uygulanmasına da karşıyız. En az 10 yıl olması gerekir. Bizim önerimiz 15 yıl. Çünkü imamın 25 senelik bir mesleki hayatı var. 25 sene içerisinde de 3 – 4 sefer yer değiştirecek aynen göçebe hayatı yaşayan bir din görevlisi oluşturulacak bizde göçebe din görevlisine karşıyız. Bu konuda davamız Danıştay’da inşallah lehimize sonuçlanır. Eylem kararımız ise şuan beklemede başbakanımıza durumu izah ettiğimiz için ona saygı ve hürmeten beklemedeyiz.
GEZİ PARKI ÜLKEYİ SINAMA POLİTİKASIDIR
-Memur-Sen’e bağlı büyük bir sendikasınız, peki ülke gündemini nasıl değerlendiriyorsunuz.
Bizler Memur-Sen konfederasyonuna bağlıyız. Memur-Sen yapılanmasını takip etmişseniz, dünya ve ülkemizde mazlumlardan yana taraf olan, zalimin karşısında her şekilde duran bir konfederasyonuz. Ülke gündemi söz konusu olduğunda, ülke menfaatlerini öncelik sayarak hareket ediyoruz. Geçmişten bu güne baktığımızda her alanda çok ciddi kazanımlar elde edilmekte. Devamını hala beklediğimiz çalışmalar üzerinde de ısrarla duruyoruz. Fakat Türkiye olarak öncelikle Avrupa menşei olan sınanma, gücünü kontrol etme gibi durumlar karşısında uyanık olmamız gerekmektedir. 17 Aralık- Gezi- Cumhurbaşkanlığı seçimi gibi siyasi anlamda ülkeyi itibarsızlaştırmak isteyen kişiler karşısında duruşumuzu koruduk, korumaya devam edeceğiz. Bazı alanlarda bizim tarafgirlik yaptığımızı söyleyen medya kuruluşları oldu, biz tarafgirliği ne diye yapıyoruz bunu sormuyorlar, biz devletimiz söz konusu ise gerisi teferruattır diyoruz, biz devletimizin içerisine sirayet etmeye çalışan yapılanmalar karşısında duruyoruz, biz 28 Şubat döneminde nasıl ki devletimizin çıkarları demişsek bugün de aynı söylemleri söylüyoruz. Bizim meselelerimizi bizimle istişare etmek yerine bizden olmayanların masasına taşıyanlar karşısında devlet tarafgirliği yapıyoruz. Milli ve manevi duruşumuzu hedef alan, ülkeyi kaosa sürükleyen sözde maşaların söylemini ret ettiğimiz için tarafgir oluyoruz. Tarafgirlik vatan çıkarları ise biz tarafgir olmaktan onur duyuyoruz.
-Gezi parkı ve devamını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Gezi parkı ülkeyi sınama politikasıdır. Ve başlı başına Siyonist İsrail’in bir ürünüdür. Türkiye Ortadoğu’da büyük bir güç, oradaki Müslüman kardeşlerimiz Türkiye’yi kurtarıcı olarak gördüler her zaman. Türkiye’nin bu durumuna tahammül edemeyen İsrail, emellerine ulaşmak için Türkiye’nin karışması talimatını verdi. Türkiye bu güne kadar yaşamamış saldırılar karşısında mücadele etti. Biraz daha geriye gidecek olursak, İsrail’e siz katilsiniz cümlesini kuran Türkiye’ye bunun bedelini ödetme arzusu vardı. Türkiye karışacak, İsrail Ortadoğu’da istediği değişimi sağlamak için zaman kazanacaktı. Mısır’da yaşanılanlara baktığımızda, Suriye’deki sıkıntılara baktığımızda aynı zamanlarda ülkemizde söz konusu saldırılarla boğuşuyordu. Kısaca bizi meşgul ederlerken, kendi hayallerine ulaşmak için zaman kazanıyorlardı. Klasik bir söyleme dönüşen mesele bir iki ağaç değil mesele başka söylemi burada kendisini ele veriyordu zaten. Doğru mesele itibarsızlaştırmak istenilen bir Türkiye. Sıralamaya baktığınızda çok anlamlı gelmiyor mu size, önce insanları sokağa dökme gayreti vereceksin, başaramayacaksın…
17 ARALIK
-Gezi parkı ile yapılamayan 17 Aralık darbe operasyonuyla mı yapılmak istendi?
İnsanların düşünce ve vicdan özgürlüğünü ön plana çıkarıp hırsızlık var diyeceksin ve sonrasında ise elimizde videolar var, tapeler var diyerek cumhurbaşkanlığına giden hükümeti halkın gözünden düşürmek isteyeceksin. Biz burada söz konusu liderleri savunmuyoruz, biz burada bu söylemleri kurarken hükümete yapılan saldırıları anlatıyoruz. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ortaya çıkmasını istedikleri videolar montajlar neden ortaya çıkmadı bunları hiç düşündünüz mü? Olmayan, kurgulardan ibaret olan algı operasyonu istenilen sonucu vermemiş, halk kandırılamamıştır. Bu konuların bütünü kişilere saldırı değildir, yükselmekte olan yeni Türkiye’ye saldırıdır. En önemli mesele şudur, ülke gündemini meşgul ederlerken neler yapıldı dünyada. Baktığınızda tek kıpırdanma Ortadoğu’da oldu. Dünya’da yaprak kıpırdanmazken karışıklıkları fırsat bilircesine emellerine ulaşma gayretinde olan hangi devlet var harita üzerinde: İsrail
HOŞGÖRÜ DİNİ İSLAM TERÖR DİNİ YAPILMAYA ÇALIŞILIYOR
-Dünya ve Türkiye’de yaşanılan sorunların ana kaynağı İsrail’ mi diyorsunuz?
Bunu bir ben demiyorum, dünya diyor. Dünyanın başına bela olmuş bir Siyonizm hareketi söz konusu. Ülkemizde açılım projesini sekteye uğratmak isteyenler kimler, Ainel Arap bölgesindeki karışıklığı bize mal etmeye çalışanlar kimler. IŞİD adında bir terörizm oluşuyor ve bu kişiler insanları tekbirlerle öldürüp baş kesiyor, videolarını çekiyorlar. Sizce bu durum neden aniden hortladı hiç düşündünüz mü? Batıl dinler ve bozulan hak dinler Allah’ın dini olan İslam karşısında birleşerek çalışıyorlar. Dünya’da ciddi manada İslam sempatizanları oluşuyor, Hristiyanlar akın akın İslam’a geçiyorlar. Çaresiz bir şekilde İslam’a geçen bu insanları önleyemeyen batıl ve bozulan inanç mensupları IŞİD sayesinde dünyada İslamofobi algısını oluşturmak istiyorlar. Sizin mensubu olduğunuz din bak baş kesiyor, kan akıtıyor, barbarlık yapıyor diyerek Avrupa’da bunu kullanıyorlar. Tam manasıyla İslam’ı bilenler için bir sorun yok belki ama İslam’ı yeni yeni tanımaya çalışanların kafaları karışıyor, gerçekten Müslümanlık bu mu diyorlardır. Kur’an’da hiçbir şekilde zulüm ve ziyan yoktur. Kardeşlik mantığı vardır, hoşgörü vardır, af vardır. Kur’an’ı okuyanlar IŞİD’in İslami bir kaynaktan beslenmediği fazlasıyla anlayacaklardır. Kurgulanmış bir oyunun içinde olduğumuzu unutmamak gerekiyor.
-Peki neden başka bir devlet değil de İsrail?
Mescidi Aksa tek sebep denebilir. İsrail bozulan kitaplarındaki hedeflerine ulaşma kaygısı taşıyor. Zaman olarak da kısa bir süreleri kaldı. Mescidi Aksa’nın altını oyan, oradaki Müslümanları katleden bu insanlar, dünyada kendilerine engel olabilecek, olacağını düşündükleri devletleri meşgul etme hatta saldırma politikası güdüyorlar. Müslümanların ilk kıblesini ele geçirenler, Dünya’da asli olma unvanını da şaha kaldırmış olacaklar. Gayretlerine baktığımızda, karşılarında durabilecek tek ülke Türkiye. Öncesinde Mısır olabilirdi ama kısa bir süre önce demokrasilerine kadar her şeylerini kaybetmeyi sağladılar. Suriye olabilirdi, kısa bir süre önce kendi demokrasi anlayışını saptıran bir yönetimle çaresizliğe düştüler. Irak olabilirdi demokrasi yok, kimyasal silah var diyerek sömürge haline getirilmiş bir devlet yaptılar. Ve Türkiye diş gösterir dediler PKK ile işe başladılar, karşı çıkar, karşımızda durur dediler gezi parkı ve sonrasını harekete geçirdiler. Sonuç itibariyle sarsmak istediler, karıştırmak istediler ama diğer ülkelere yaptıklarını Türkiye’de yapamadılar. Gördüğünüz gibi kısa süreli bir ideal değil bu, yıllardır hayata geçirmeye çalıştıkları planları için, zaman şartlar ve insanları kullandılar. Türkiye gündemine baktığınızda farkında olsunlar ya da olmasınlar kullanılanları da görüyorsunuz.
-Son olarak Türkiye’de ve dünyada Müslüman gençlerin geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Dünya’da ve üzerimizde büyük bir yangın yakılmaya çalışılıyor. Saldırılara detaylı bir şekilde baktığımızda çepe çevre sarılmış durumdayız. Aileler İslami inanç ve değerlerimizden uzaklaştırılmak isteniyor, çıplaklık değerli bir obje olarak sunuluyor, uyuşturucu ve bonzai tarzı ürünlerle beyinler uyuşturuluyor. Bunlarda başlı başına detaycı savaş teknikleri arasına giriyor. Kur’an’dan uzaklaştırılan gençliğe her şey yapılabilir inancında olan haçlı zihniyeti bu tespitinde haklı. Okumayan bir gençlik, beyni uyuşmuş bir millet olmamızı isteyenler karşısında kendimize gelmeliyiz. Biz din görevlilerimize her zaman gençlik konusunda daha hassas olmaları gerektiğini, okuma salonları açılması gerektiğini, camilerin sadece namaz kılma yeri olmadığını, ilim kültür yeri olduğunu hatırlatıyoruz. Kendilerini yetiştiren, daha donanımlı ve uyanık olan bir gençlik ile Yeni Türkiye hedeflerine daha hızlı ulaşacağımızı biliyoruz. Kendi kardeşini ırkla, dille, farklılıklarla düşman bilen bir ecdadın torunu olmadığımızı, tarihten bu güne kardeşlik mantığı ile büyüdüğümüzü tekrar hatırlatmak istiyoruz. Son söz olarak iman ve İslam hakikatleri ışığında modern farkındalıkların farkında olan gençliğe özlem duyuyoruz.