Güncel
Her Veda Bir Vuslat İçindir
Her Veda Bir Vuslat İçindir
Sonbahar tabiatın tüm renklerini insanoğlunun beğenisine sunduğu bir mevsim. Sarı ve kahverengi renklerin yoğunluğu ise bir vedayı çağrıştırır.
Şairin
Ağır, ağır çıkacaksın bu merdivenlerden,
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak,
Ve bir zaman bakacaksın semâya ağlayarak…
Sular sarardı… yüzün perde perde solmakta,
Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta…
Dizelerine döktüğü ayrılığın habercisidir adeta.
Şu da bir gerçektir ki; her veda bir vuslat içindir. İşte benimde Hacıveyiszade hoca ile ilk tanışmam bu veda mevsiminde oldu. Bu veda beni şu anda yaşadığım vuslat mutluluğuma ulaşmamı sağladı.
Takvimler 1980 yılının eylülünü gösteriyordu. Rahmetli babamla bir Cuma günü sabah namazını kılmak için Kapu camiine gitmiştik. Namazdan sonra eve dönerken ayaklarımız kurumuş yaprakları ezerken çıkardığı sesler, bana günahlarımı eziyormuşçasına zevk veriyordu. Attığımız her adımda Rıza-i Bari’ye yükselmenin ümidiyle kavice basıyorduk yapraklara.
Bir anda babamın sessizliği bozan sesi dalga dalga bütün benliğimi sarmıştı. Şöyle diyordu babam: “Evladım her şehrin manevi mimarları vardır. Şemsi Tebrizi, Mevlana Celaleddin Rumi, Sadreddin Konevi, ve Ladikli Ahmet Efendi de Konya’nın manevi mimarlarıdır. Allah nasip ederse seni bu üstadların yolundan giden rahmetli Hacıveyiszade Hoca Efendinin inşasında bizzat çalışarak katkıda bulunduğu İmam Hatip Lisesine kayıt ettireceğim. “
Güneş daha etrafı aydınlatmadan bu sözle dünyam aydınlanmıştı. Başımı çevirip secde izi ile nurlanan babamın yüzüne baktım. Ve dudaklarımdan şu sözler dökülü verdi kelimelere , “ bende bende bu ilim ve irfan yuvasına hayatını vakfeden hocamız gibi kendimi öğrenci yetiştirmeye adayacağım. Allah’ım bana yardım et.”
Evet, o günkü çocuk kalbimde, Hacıveyiszade bir hazan mevsiminin sabahında yer bulmuş oldu.
Sonraları öğrendim ki ezanın Türkçe okunduğu, Allah diyenlerin yobaz diye isimlendirildiği, sarık saranların darağacında sallandırıldığı, Kur’anın samanlıklarda saklı saklı öğretildiği yıllar yaşanmış. Güneş balçıkla sıvanmazmış ya Allahın nurunun tamamlanmasına bu zalimler engel olamamış. Konya dan dan çıkan bu feyizli el bir ilim ve irfan yuvasının inşasında taş üstüne taş, bilgi üstüne bilgi nuru üstüne nur koymuş. Rahmetli Hacıveyiszade Mustafa efendinin şu sözlerini kulaklarımızda çınlatmak istiyorum “ bu çocuklar meleklerin kanatları ile korunuyorlar. Bu memleketi onlar ileriye götüreçekler bu milletin sönen ve söndürülen kandillerini onlar uyandıracaklar.”
İşte bu gün binlerce İmam Hatip Okullarında on binlerce kandil yanmaktadır. Ne ileri görüş değil mi? Allahın sevgili kulları iman gözüyle görürler taa öteleri.
Yine o büyük üstadın “ bir talebenin yetişmesin için bin münafığın kahrını çekerim. Bizlerde gül Muhammediler için bu kahrı çekeceğiz başka çare yok “ cümlelerine sizi şahid tutmak isterim.
Kahırlar çekildi kandiller tekrar uyandırıldı. Şimdi bu kandilleri söndürmemek için fanus olmak gerek, kaynağını daima diri tutmak gerek.
Selam Vermek Gerek Büyüğe Küçüğe
Tebessüm Etmek Gerek Küs Olana Barışık Olana
Kuranla Buluşturmak Gerek Er Kişiyi Hatun Kişiyi
Öğretmenler, ondan öğrenmeli öğretme metotlarını.
Öğrenciler, ondan öğrenmeli bir harf öğretenin kıymetini kadrini.
Okul aile birlikleri ondan öğrenmeli ilim yuvaları olmadan nesillerin Tahir kalamayacağını.
Ve yine bizler ondan öğrenmeliyiz halimizi rabbimize arz edip
Selam Allah’ım Selam Allah’ım demeyi.
Geçmiş oruçların namazların nasıl kazası varsa boşa geçmiş yıllarında kazası olduğunu o büyük üstattan öğreniyoruz. Nasıl beyhude geçen yıllar kaza edilir. Şu an kırk yılın geride bırakmış bir imam hatip sevdalısı olarak hocamızın duasıyla bereketlenmiş bir yetişmiş öğrencisi şimdilerde hocasının yolundan yürümektedir.
Allah sayılarımızı meşkûr, zenbimizi mağfur ve hizmetimizi makbul etsin
Hocamızın ruhu şad olsun.