Diyanet-Sen Genel Merkezi
“Dünya İnsan Hakları Günü” Var, Dünyada İnsan Hakları Yok!
Bugün10 Aralık İnsan Hakları Günü. Batılı ülkeler tarafından başlatılan ve onlarca milyon kişinin ölümüne neden olan iki büyük dünya savaşının ardından 10 Aralık 1948 tarihinde insan haklarının teminat altına alınması ve özgürlüklerin genişletilmesini merkeze alan “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi” BM tarafından kabul edildi.
Beyanname’nin birinci maddesinde “Bütün insanlar hür; haysiyet ve haklar bakımından eşit doğarlar.” demektedir. Üçüncü maddesinde “Herkesin yaşam hakkı ile kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı vardır.” denirken ikinci maddesinde herkesin bu haklara ırk, renk, cinsiyet, dil, din, ulusal ya da toplumsal köken, gibi ayrımlar gözetilmeksizin sahip olduğu ifade edilmektedir.
O günden bugüne teorik olarak insan hakları fikri gelişmiş ve genişlemiş olsa da pratikte dünya insan hakları bakımından daha iyi bir yere dönüşmedi. Bu ilkelerin hiç biri bugüne kadar ne Arakan’da, ne Doğu Türkistan’da, ne Irak’ta, Afganistan’da, Bosna’da ne de dünyanın diğer yerlerinde zulümleri bitirmeye yarayabildi.
Beyannamenin kabul edildiği 1948’de Filistin’in işgal edilmesiyle kurulan korsan İsrail, 75 yıldır Beyanname’nin bütün ilkelerini ihlal ediyor. İnsan hakları fikrinin teorik olarak olgunlaştığı, farklı kuşak haklarının geliştirildiği bir zeminde 2 aydır Gazze yüzyılın en vahşi saldırılarını yaşıyor. Gazze’deki vahşet ve katliamlar ABD, AB ve İngiltere destekli bir soykırım halini çoktan aldı. 7 bini aşkın çocuk, 5 binin üzerinde kadın olmak üzere iki ayda 17 binin üzerinde Filistinli katledildi. Binlerce insan enkaz altında. İsrail güçlerinin, gözaltına aldığı 15 yaş üstü binlerce çocuk ve yetişkin erkeğin akıbetleri de bilinmiyor.
Gazze’de yaşanan insanlık suçları sadece bombalarla işlenmiyor. Şehre elektrik, su, akaryakıt, gıda, ilaç girişi engelleniyor. Savaşta dokunulmazlığı olan sivil konutlar, okullar, hastaneler, ambulanslar, üniversiteler hatta BM’nin kontrolündeki binalar ve bu binalara sığınmış masum siviller bombalanıyor. Bunların tamamı savaş suçu, insanlık suçu. Gazze’deki soykırım başta BM ve uluslararası toplum olmak üzere dünyanın gözleri önünde yaşanıyor ve evet, bugün Dünya İnsan Hakları Günü! Ama insan hakları yok. Maalesef bugün Gazze’de İsmet Özel’in “İnsan hakları Yahudi haklarıdır. Bunun literatürde de yeri vardır. Yani, bir Yahudi’nin dünyanın her yerinde rahat yaşaması için gerekli şartlara insan hakları deriz.” sözlerini doğrulayan bir tablo yaşanıyor. Üstelik bu soykırım tablosu BM Güvenlik Kurulunun veto ayrıcalığına sahip olan ABD, Fransa, İngiltere’nin açık desteği ile yapılıyor. İsrail, Güvenlik Konseyi’nin 24 farklı kararını hiçe sayarken de bu ülkelerin desteğine ve sömürü düzeninden kalma BM’nin 5’li yapısına güveniyor.
Evet, bugün Dünya İnsan Hakları Günü. Bırakın güvenlik, barınma, eğitim, seyahat, sağlık ve daha birçok temel hakları korumayı BM’nin insan hakları hiyerarşisinin en başında gelen yaşam hakkını bile temin edemediği bir zaman ve zeminde kelimenin tam anlamıyla ironik bir gün. Gasıpların, katillerin, sömürgecilerin kuralları belirlediği bir dünyada insan hakları nasıl mümkün olabilir?
Biliyoruz ki bir milyar insanın aç ve susuz bırakıldığı, emeğin sömürüldüğü, birkaç zengin ailenin dünyanın servetinin yarısından fazlasını elinde tuttuğu, dahası gözümüzün önünde yüzyılın soykırımının yaşandığı bir zeminde bu sistemi besleyen anlayış ve ideolojilerin dünyamıza vereceği anlamlı hiç bir şey yoktur. Adaletsizliğin küresel sistemin temelini oluşturduğu bir düzenden insan haklarına saygıyı beklemenin anlamsızdır. Mevcut zihniyet ve yapısıyla bu düzen ne adil bir dünya inşa edebilir ne insanın haysiyetini, onurunu yükselterek hakkı ve hukuku temin edebilir. Memur-Sen olarak her şeye rağmen adil bir dünyaya dair umudumuzu koruyor, insan haklarını medeniyetimizden tevarüs ettiğimiz değerlerimizle kavrıyor ve savunuyoruz. “Kenar-ı Dicle’de bir kurt aşırsa koyunu / Gelir de adl-i İlahi sorar Ömer’den onu” anlayışıyla sadece tek bir insanın haksızlığa uğramasını dahi bir düzeltilmesi gereken bir adalet sorunu olarak görüyor, adaleti sağlamak için çalışmayı sorumluluk addediyoruz. Dünyada insan hakları ancak “Bir insanı kasten öldüren bütün insanlığı öldürmüş gibidir”, “Komşusu açken tok yatan bizden değildir”, “Emekçinin alın teri kurumadan hakkı verilmelidir” gibi ahlaki ilkelerin küreselleşmesiyle sağlanabilir.
Memur-Sen ve Diyanet-Sen olarak ideolojik ve çifte standartlı egemen insan hakları düzenini reddediyor, insanı ve haklarını esas alan, iyiliği yücelten kötülüğü men eden anlayışın esas alındığı adil bir dünya için çalışma irademizi yineliyoruz.