Güncel
Gündoğdu, Habertürk’te Gündemi Değerlendirdi
Gündoğdu, Habertürk’te Gündemi Değerlendirdi
Memur-Sen ve Eğitim-Bir-Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu, “Artık eğitim 28 Şubat’ın, 12 Eylül’ün prangalarından kurtulmalı. Pedagojik, bilimsel, özgürlükçü, halkın tercihlerine saygı gösteren eğitim sistemi istiyoruz” dedi.
Memur-Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu, Habertürk Televizyonu’nda “Türkiye’nin Nabzı” programına konuk oldu. Gündoğdu, programda 19. Milli Eğitim Şurası kararlarını değerlendirdi.
“ÖZGÜRLÜKLERİN ÖNÜ AÇILMALI”
Gündoğdu, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin ilkokul 1, 2, 3. sınıfta verilmesine yapılan eleştirenlere, “Dün kamuda başörtü özgürlüğü için tartışmalar yapıldığında da, KESK’e bağlı Eğitim-Sen, ‘Memur-Sen kamuda başörtüsüne özgürlük talebi KESK’in esaretidir’ diyerek karşı çıkmıştı. Muhafazakâr camianın, devletin milletiyle buluşması için attığı adımların önünde durulmasını anlamak güç. Madem bu milletin yüzde 99’u Müslüman, bu ders neden olmasın? Bu dersin 1, 2, 3. sınıfta öğretilecek ders programı müfredatı da oyuna, sevdirmeye ve tanıtmaya yönelik olur. Geçen önergemiz, din kültürü ve ahlak bilgisi dersi. İlkokul dördüncü sınıftan başlayan ders dörtte ne kadar gerekli ve niçin gerekliyse aynı şartlar ilkokul 1 için de gereklidir. İlkokul 1 den itibaren uygun müfredat ve ders programı yapılarak bu ders verilebilir. Bu dersi, diğer dinler ve inançlara ilişkin bilgiler vermesi ve mensubu olduğumuz dinin kültürünü de tanıtması açısından önemli buluyorum” dedi.
“ANAYASA DİN EĞİTİMİNİ ZORUNLU KILIYOR”
Türkiye’de din kültürü ve din eğitimi konularının birbirine karıştırılarak farklı bir taraf çekildiğini belirten Gündoğdu, AİHM kararına sıkça vurgu yapanların da, AİHM’in gerekçesindeki çifte standarda bakmadan Türkiye okumaları yaptığını söyledi. Gündoğdu: “12 Eylül Anayasası, din kültürü ve ahlak bilgisi dersini zorunlu dersler içine alıyor. Ancak uygulayıcılar bu dersin Anayasa’da başkaca bir hüküm olmamasına rağmen 4. sınıftan başlatıyorlar. Hâlbuki bizim birçok eğitim ana sınıfından da başlayabiliyor, ilkokuldan da başlayabiliyor. O zaman karıştırılan eğitim ne? Bir önceki şûrada alınıp iki yıl önce yürürlüğe koyulan seçmeli din eğitimi, evet bu seçmeli olması gereken, AİHM’in de evet seçmeli olmalı dediği din eğitimi dersi; Kur’an, siyer, İslami ilimler seçmelidir, o da zaten orta 1’den başlıyor, ilkokulda hiç yok. Ama din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin 1. Sınıftan neden başlamasın sorusunun da hiçbir mantıklı izahı yok. AİHM’in buradaki din kültürü dersine çoğulculuk, işte herkesi kucaklayan, burada kastedilen kavram sanırım açık olan Alevilik, Hüseyin Çelik zamanında ders kitabına koyulmuştu. Bu gerekliyse daha da genişletilebilir. Ama din eğitimiyle, din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin kesinlikle birbirinden ayırt edilmesi gerekiyor. İlkokulun ilk üç sınıfında Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi programda yer almamakta ve böylece Anayasa açıkça ihlal edilmektedir.”
“DÜNYAYI BİRAZ TANISINLAR”
Çocuklara din eğitimi verilmesinden rahatsızlık duyulmasını eleştiren Gündoğdu, sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Din eğitimi zaten seçmeli. Zorunluluk gibi bir durum söz konusu değil. Batıdan bahsediyor. Batıda resmi ve özel okullarda öğrencilerin din veya ahlak derslerinden birini seçmek zorunda olduğu olduğunu araştırarak ortaya koyduk. Almanya, Belçika, Avusturya modeli var. Danimarka, Yunanistan, Norveç, İsveç’te de din dersi resmi okullarda zorunlu. Din kültürü dersine, matematiğe, resme, fiziğe baktığımız gibi bakamaz mıyız? Fizik, müzik dersi gerekli ama din kültürü olunca bir alerji duyuluyor, zorunlu denilerek devre dışı bırakılıyor. Bunu da bir makul ders ve her çağa uygun bir müfredatla verilebilir bir ders olarak yansıtmamız mümkün. Bu çocuklara mensup oldukları dinin, kültürünün haricinde bir başka dayatmaya da, sanki Müslüman’a bir başka din dayatılıyormuş gibi bir algıya getirmenin bir anlamı yok. Bunun uygulama alanıyla ilgili de zaten seçmeli dersler gelmiş, aileler çocuğunun okumasını istediği dersi seçiyor. Devletin milletle buluşması için verilen her talebe neden bu olmasın deniliyor?”
Programda, onlarca yıldır bu milletin çocuklarına dayatılan hayat tarzına niçin ses çıkarmıyorsunuz? Şeklinde soru soran Gündoğdu, “Başörtülü milletvekili Meclis’ten kovuldu. 411 milletvekilinin ‘üniversitelerde başörtü serbest olsun kararı’ Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi. Sütçü İmam Üniversitesi’nden sürgün ettiğimiz kızlar laikliğin merkezi Fransa’da özgürce okudu çiftçe standardı bırakalım” dedi.
“ŞURAYA KAPSAMLI ÇALIŞMALARLA GİTTİK”
19. Milli Eğitim Şurası’na kapsamlı çalışmalar yaparak hazırlandıklarını hatırlatan Gündoğdu, sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Şûra’ya biz bilimsel toplantılar yaparak hazırlandık, dört kaynak kitapla gittik. Bir önceki Şûra’ya, şûra konularının haricinde de gündem taşınabiliyorken, gündem başlıkları sivil toplum örgütleriyle birlikte görüş alınarak belirleniyorken burada şûra yönetmeliği değişti, gündem dışına çıkılamaz hale geldi. Yüzlerce öneriyle gittim büyük çoğunluğu Şûra’da geçti. Ben Şûra kararlarının hayata geçmesini istiyorum. Bunların içerisinde Bakanın doğrudan kendine yapacağı öneriler var eğitim sistemiyle ilgili. Öyle bir konuya hapsettik ki yüzlerce konu var eğitimin niteliğiyle ilgili. Eğitim çalışanı öğretmenle ilgili 3600 ek gösterge var, Öğretmen Meslek Kanunu var, yıpranma payı var, kıdemi var, yüzlerce konu ve bunların hepsi Eğitim-Bir-Sen’in önerileri. Mesela, sendikaların eylemine sınır getiren bir önerge orada ısrarla getirilmek istendi şiddetle karşı çıktık. Dolayısıyla, ben bir eğitim sendikasıyım her Şûra’ya camiamın, temsilcilerimin, milletimin taleplerini bilimsel çalışmalar yaparak taşırım. 34 bilim adamın katıldığı eğitim ve ahlak şûrası yaparak ben Şûra’ya hazırlandım. Önerilerimin kabul edilmesin mutluyum, hayata geçmesini istiyorum. Genel Kurul’da önergeleri reddedenlere saygı duyuyorum demokrasi böyle bir şey. Ama bir şey söylüyorum, artık eğitim 28 Şubat’ın, 12 Eylül’ün prangalarından kurtulmalı. Karma okullar kaldırılsın diye bir önergemiz hiç olmadı. 75 yıl bu ülkede Atatürk’ün başlattığı 75 yıl kız liseleri, erkek liseleri, kız meslek liseleri, İzmir Kız Lisesi, İstanbul Erkek Lisesi uygulaması vardı 28 Şubat’ta Metin Bostancıoğlu bir dayatmayla bunları tamamını karma yaptı. Şimdi bu yasakları kaldırmalıyız.”
Gündoğdu, sözlerini şu şekilde devam ettirdi: “Şimdi ülke ülke sayıyorum. Danimarka, Norveç, İsveç, Yunanistan buralarda resmi okullarda zorunlu. Almanya, Belçika, Avusturya’da din veya ahlak derslerinden birisi zorunlu, yani biraz dünyayı da tanımak gerekiyor. Laiklik kavramını da ateisttin ateistliğin, dindarın dindarlığının teminatı olarak algılarsak bu tanımın Fransız model olarak bir yeri olabilir, ama muhafazakâra gelince sopa, başkasına gelince önemli denen kavramı da sağlıklı bulmuyorum. Demokrasi havarisi kesilenler tarafından seçilmiş bir milletvekili olan Merve Kavakçı’ya “haddi” başörtülü olduğu için Meclis’te bildirilmedi mi? Bu milletin dinle sorunu yok, stüdyoda olanların bir kısmının dinle sorunu var. Biz karma eğitim kaldırılsın demedik altını çiziyorum, Bostancıoğlu’nun giydirdiği kirli elbise çıkarılsın dememize karşı iftira atılması algı operasyonudur.”
Eğitim siteminde yaşanan sorunların çözümü için daha fazla çalışılması gerektiğini vurgulayan Gündoğdu, “Eğitim sistemini konuşurken birey olmayı, özgürlükçü olmayı, erdemli olmayı, dürüst olmayı değerler boyutuyla konuşmamız lazım. Eleyen sistemin teknolojiye bakışının, üniversiteleri öteden beri liselere döndürdüğünü görüyoruz. Ama konuştuğumuz meselelerde, meselelerin çözümüne yönelik fikir ortaya koyanlara iftira atmadan konuşmak gerekir. Söylediğim şeyi altını çizerek diyorum ki, karma eğitim mecburiyeti kaldırılsın dediğim sözü karma eğitim toptan kaldırılsın noktasına getirmek doğru değil. Kendini savunurken kapitalizmden bahsedenler var. Gezi olaylarında kapitalistlerle kol kola olanlar kimlerdi? Allah aşkına bu toplumu saf zannetmeyin, bu toplum birçok siyasetçi ve sendikacının önündedir” ifadelerini kullandı.
“OSMANLICA DERSİ İLE MİLLET KÖKLERİNE YENİDEN BAĞLANACAKTIR”
Osmanlıca dersi tartışmalarının yersiz olduğunu dile getiren Gündoğdu, “1928 öncesi ve sonrasında dünya ülkeleri içerisinde harf devrimi yapan iki ülke var. Birisi İsrail, Latin alfabesinden atalarının dili olan İbraniceye geçti. Birisi Türkiye, atalarının dilinden Latinceye geçti. Burayı iyi analiz etmek gerekiyor. Mesele bir dinin yazılı kültürünün gelecek kuşağa aksatılmasındaki önündeki o kopukluk bu millete ne kadar zarar verdi? Bunun ne kadarını geriye dönük yazılı kültürümüzü, bunu sadece bir mezar taşına indirgemeyi doğru bulmuyorum. Atatürk’ün Nutku da Osmanlı Türkçesiyle yazılmadı mı? Yani bugün Atatürkçüyüm diyen herkes ve Nutku okumak isteyen herkes orijinal Osmanlı Türkçesiyle yazıldığı gibi okusa daha iyi olmaz mı? Zaten Sosyal Bilimlerde var, imam hatibe zorunlu oldu, diğer liselere seçmeli. Gençler seçmezse, zaten oradakilerin kaygısı ortadan kalkmış olacak. Seçerse de isteyerek seçmiş olacak. Ama orada Türkiye’nin bu dil devrimi esnasındaki batılılaşma çabalarına hiç girmeden Osmanlı dedelerimiz de hiç okuma-yazma bilmiyormuş gibi sıfırlanarak giden bakış karşısında kendi kanaatlerini doğrudan yansıtırsam yeni tartışmalar çıkacak. Osmanlıcanın öğrenilmesinin gerekliliğinden daha çok Osmanlı ve Osmanlıca deyince kırmızı görmüş boğaya dönenlerin rahatsızlığından rahatsızım” şeklinde yorumladı.
HARF DEVRİMİ
Harf devrimi ile milletin köklerinden koparıldığını anlatan Gündoğdu, harf devrimi ilgili İsmet İnönü’nün hatıratından bir bölüm paylaştı. İşte o bölüm: “Harf devriminin tek amacı, hatta en önemli amacı okuma-yazmanın yaygınlaşmasını sağlamak değildir. Okur-yazar oranının düşük oluşunun yegâne sebebi alfabenin öğrenilmesinin zorluğu da değildi. Devrimin temel gayelerinden biri, yeni nesillere geçmişin kapılarını kapamak, Arabistan dünyasıyla bağları koparmak ve dinin toplum üzerindeki etkisini zayıflatmaktı. Yeni nesiller eski yazıyı öğrenemeyecekler, yeni yazıyla çıkan eserleri de biz denetleyecektik. Din eserleri eski yazıyla yazılmış olduğu için okunmayacak, dinin toplum üzerindeki etkisi azalacaktı. İsmet İnönü. Hatıralar, Cilt 2, sayfa 223…”
Gündoğdu programda, “Gelin Osmanlıcanın yeni nesiller tarafından öğrenilmesini de haykıralım, Osmanlı kültürüne sahip çıkmayı haykıralım. Bunlar biri diğerinin karşıtı, alternatif değil” çağrısında bulundu.
“ZİNDE GÜÇLERİ GÖREVE ÇAĞIRDILAR”
Uluslararası güçlerle kol kola girenlerin, bugün zinde güçleri göreve davet ettiğini hatırlatan Gündoğdu, “6-8 Ekim olaylarında Kürt haklarını savunmak için yola çıkanların neye hizmet ettiğini iyi biliyoruz. Gezi parkı bahanesiyle darbe girişimde bulananların amacını anladık. Şimdi ise maden ocakları ve emek sömürüsü üzerinden toplum mühendisliği yaparak muhafazakâr kesimi dizayn etme çalışma hastalığı devam ediyor. Hem maden sömürüsüne karşı olalım, hem dine karşı olmayalım. Hem emek sömürüsüne karşı çıkalım, emperyalizme karşı çıkalım, Siyonizm’e karşı çıkalım, Siyonistlerin Ortadoğu dizaynına karşı çıkalım, hem de millet iradesinin yanında yer alalım. Dün 2007’li yıllarda zinde güçleri çağıran sağ taraftaki kesimlerdi, şimdi soldaki BDP ve yandaşı olan örgütler çağırıyor. Onun için Türkiye, insan, değer, din tanımlarına objektif yaklaşırsanız sağlıklı sonuç alırsınız. Bu millet yaptıklarını, yapacaklarını biliyor” dedi.
“YENİ ANAYASA ŞART”
Yürürlükte olan anayasanın millete uzak olduğunu ifade eden Gündoğdu, yeni anayasa talebini daha gür şekilde seslendireceklerini söyledi. Gündoğdu, yüzde yüz milletle buluşmuş bir anayasaya ihtiyaç olduğunu vurguladı. Gündoğdu, “Mesela darbe Anayasasına niye referans oluyorsunuz? Bu Anayasa bugün yürürlükte, bugün bu değişmediğine göre, bozuk saat bile günde iki kez doğruyu gösterdiğine göre, iki doğrusundan birisini de bu olarak alıyorum. Anayasa’daki devletin niteliklerinde de demokratik, laik, sosyal, hukuk devleti tanımlamalarının demokratik devletle, sosyal devletle, hukuk devletiyle kimsenin sorunu olmaz. Tanımsız laikliğin Türkiye’de uygulanma biçimi hep dindarı devre dışı bırakan biçimde olmuştur” diye konuştu.